Free Essay

Capitalism

In:

Submitted By sametcand
Words 5364
Pages 22
LeoHuberman / Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla
Kapitalizm:
Kapitalizmin çıkış noktasını anlamak için öncelikle bir örnekle başlayalım. İki adam tiyatroya bilet almak için kuyrukta bekliyorlar. İkisi de tanesi 3.30$’dan üçer koltuk için 9.90$ ödüyor. Bunlardan biri gişenin önünden ayrılırken iki arkadaşıyla buluşuyor. Tiyatroya giriyor, perdenin açılmasını bekliyor. Öteki gişeden ayrılıyor, tiyatronun önündeki kaldırıma çıkıyor ve elinde biletler, geçenlere “Abi, bu geceki oyuna üç bilet var.” diyor. Belki sonunda biletleri satmayı başarıyor ya da başaramıyor. Bu önemli değil. Karaborsacı adamın 9.90$ ile tiyatro izleyicisi adamın 9.90$ arasında fark var. Karaborsacının parası sermayedir. Para ancak tekrar kâr karşılığı satmak üzere mal veya emek satın almakla kullanıldığı zaman sermaye olur. Öte yandan tiyatro izleyicisi 9.90$’ı öderken bu parayı geri almayı aklından geçirmiyordu. O oyunu görmek istiyordu. Aynı şekilde çoban yününü satarak aldığı parayla yemek için ekmek alırken parasını sermaye olarak kullanmıyordu. Ama tüccar, yünü daha yüksek bir fiyata satacağını umarak yün karşılığında para verirken parasını sermaye olarak kullanıyordu. Satın almak için, kullanım için satmakla; satmak için, kazanç için almak arasındaki ayrımdır. Kâr, işçinin yarattığı değerden daha azını ücret olarak almasından doğar. Kapitalist üretim araçlarının sahibidir. Sermayenin Doğuşu
Peki ya bizim bildiğimiz halinden önce sermaye geçinmek için başkalarına çalışan insanlar olmadan nasıl geldi? Kapitalist üretimi başlatmak için gerekli kapitalin çok çalışan, ancak zorunlu olduğu kadar harcayan ve gerisini azar azar biriktiren tutumlu insanlar tarafından sağlandığı söylenebilir. Kapitalist dönemden önce sermaye en çok ticaret yoluyla birikmişti. Yalnız mal mübadelesini değil fetih, korsanlık, talan ve sömürüyü de kapsayan esnek bir terim burada bahsedilen ticaret. Savaşlar, kolonileşmeler gibi yollarla Doğu’dan gelen servet büyük olmasına rağmen yeterli değildi. Ancak 16. yy sonrası sermaye olarak birikmeye başladı. Ayrıca yine 16. yy’da zenci köle ticareti başladı. Bu gelişmeler sermaye birikiminde etkili olmuştur. Ama büyük çapta kapitalist üretimin başlaması için yalnız birikmiş sermaye de yeterli değildi. Sermaye, bir kâr sağlayacak emek olmadıkça sermaye olarak, yani o kârı sağlayacak şekilde kullanılmaz. Onun için yeterli emek tedariki de gerekliydi. Ücret karşılığında çalışmak üzere bir fabrikaya girmeye istekli bir sınıf insan bulunması bize doğal bir durum gibi gelebilir. Aslında bu durum doğal değildir. Bir insan ancak mecbur kalırsa başka bir insan için çalışır. İnsanlar kendileri için üretim yaptıkları sürece başkaları adına çalışmazlar. Üretim araçları ellerinden alınan işçilerin başka yapabilecekleri kalmaz; ellerinde kalan tek şeyi, çalışma yeteneklerini, iş güçlerini satarlar. Büyük çapta kapitalizm ilk olarak İngiltere’de kuruldu. 16. yy’da çevirme (enclosure) nedeniyle köylü topraktan sürüldü ve bu köylü kesim yollara dökülüp dilenci, serseri, hırsız oldu. Böylece serbest ve mülksüz bir emekçi sınıf oluşmuş oldu. Toprak Çevirme Hareketi (Çitleme): Toprağın ticarileşmesi olarak özetlenebilecek bu hareket devletin gözetimi altında parlamento, küçük çiftçilerin, küçük ailelerin kullanımında olan devlet topraklarının büyük toprak sahipleri tarafından ele geçirilmesidir. Toprakta özel mülkiyete geçilmesiyle birlikte değeri ve kirası birkaç kat artan toprağın masraflarını karşılayamayan köylüler şehre göç etmek zorunda kalmış, bunun sonucunda da toprak sahipleri kamu topraklarını kapatmışlardır. 16. yy’dan 19. yy başlarına kadar İngiltere’de köylüyü toprağından yoksun bırakma süreci devam etti. Toprak birkaç büyük çiftçinin eline geçince bunun sonucu küçük çiftçiler geçimlerini başka insanlar için çalışarak sağlayan bir grup haline geldiler. Küçük toprak sahibiyken bu insanlar gündelik işçi ve hizmetçi durumunu düştüler. Toprak çevirmeler gerekli emek stokunun doğmasında başlıca etmenler arasındadır. Endüstrileşme ilerledikçe fabrika buharlı makineleri ve iş bölümleriyle el işçilerinden çok daha hızlı ve ucuz üretim yapabiliyordu. Makine işiyle el işi arasındaki rekabeti makinenin kazanması zorunluydu. Ve kazandı da. Bunun sonucunda da binlerce küçük bağımsız imalâtçı ustası ücret karşılığında çalışan kalfa durumuna geldi. Geçimini sağlayamayan dokumacı el tezgahını yani üretim aracını satıyordu. Bundan sonra yaptığı da bir fabrikanın işçi bürosu önünde kuyruğa girmekti. Böylece endüstriyel kapitalizm için zorunlu olan mülksüz emekçi sınıfı tam anlamıyla doğmuş oldu. Feodalizmden kapitalizme geçiş olarak adlandırılan üretim ve mübadele tarzlarındaki bu gelişme ortaya çıkınca bilim, hukuk, din… hepsi değişti. Zanaatkârın sırf geçinmek için çalıştığı feodal bir el zanaatları ekonomisine göre ayarlanmış Katolik Kilisesi öğretimini kapitalistin kâr etmek için çalıştığı kapitalist ekonomiye uydurmak üzere çabuk değişim göstermediğinden bu değişim işini Protestan Kilisesi yaptı. Bu dönemde örneğin Benjamin Franklin’in: “ Çalışmayan hiçbir insan yücelmez.” “ Kazanç umudu ve acıyı dindirir.” gibi dile getirilen cümleler değişen görüşü göstermektedir. Büyük hızla devam eden bu gelişmeler 19.yy’dan sonra artırmak ve yatırım yapmak geniş bir sınıfın hem ödevi hem zevki haline geldi. Ticaretten gelen sermaye birikimi mülksüz emekçi sınıfının varoluşuyla birleşince endüstriyel kapitalizmin başlangıçları ortaya çıktı.

Emeğin Geldiği Son Durum
19.yy’da görülen “Örgütlü Emeğe Haksızlık” grevleri aslında işçilerin ellerine pankart alıp dolaşmaktan hoşlandıkları için veya çalışmak istemedikleri için değildi. Bu dönemde bir milyondan fazla insan açtı ve bu sayı giderek büyüyordu. Etkin ve artan bir ticaret çalışan sınıfların durumunun düzelmesini değil de yoksulluk ve sefaletlerine neden olması ticaret tarihinin yeni bir evresi olmuştur. Bu evrede zenginler ve yoksullar ayrımı yeni değildi. Makinelerin gelişi ve fabrika sistemiyle sınır iyice belirgin hale geldi. Zenginler daha zenginleşirken üretim araçlarından yoksun kalan fakirler daha da fakirleşti. İşi hafifletmesi gereken makineler aslında daha beter ediyorlardı. Bir de bunun yanında işçiler için asıl zorluk fabrika disiplinine alışmaktı. Belli bir saat başlamak, belli bir saatte işi bırakmak, yeniden başlamak, makinelerin hareketine ayak uydurmak her zaman hiç eksik olmayan ustabaşının emirleri ve sıkı gözetimi altında işte bu durum yeniydi ve zordu.
Kapitalistler kendi mallarını istedikleri gibi kullanabileceklerine inanıyorlardı. İşçilerle makineler arasında da bir ayrım yapmıyorlardı. Aslında şu şekilde bir ayrım vardı makineler para yatırımı demekti oysa insanlar için böyle bir şey söz konusu değildi. Tam da bu nedenden ötürü makinelerin bakımına insan bakımından daha çok önem veriliyordu.
İşverenler verebilecekleri en düşük ücretleri veriyorlardı. Kadınlar ve çocuklar da makineleri işletebiliyor ve erkeklerden daha az ücret aldıkları için evin erkeği çoğu zaman işsizken kadınlarla çocuklara iş veriliyordu.
Buhar gücünün ortaya çıkması ve yaygınlaşmasıyla artık fabrikalar eskiden olduğu gibi akarsu boylarında kurulmak zorunda değildi. Endüstri kömür havzalarına yaklaştı ve çok kısa bir süre içinde hiçbir önemi olmayan yerler kasaba, eski kasabalar da şehir oldu.
Bu gelişmelerin ışığında sağlıksız yerlerde barınmak zorunda kalan işçiler hastalıklarla boğuşuyor ve ölüme kurban gidiyorlardı. Kasabanın diğer tarafından doğan insan gerçekten şanslıydı. Çünkü söz konusu dönemde ne kadar yaşayacağınız nerede yaşadığınıza bağlıydı. Bu durum sonrasında akla şu soru gelmişti; işçiler durumlarını düzeltmek için ne yapmalıydı? İşçiler bu kötü durumlarda çalışmalarına rağmen makineleşme süreciyle birlikte işsiz kalmaya başladı. Bu niye böyle oldu diye insanlar çevrelerine baktıklarında makineyi düşman olarak gördü. İnsanları işsiz bırakan, malları ucuzlatan, makineydi. Umutsuz insanlar bu sonuca varınca bundan sonra yapacakları şey belliydi: Makineleri kırmak. Mülkiyete saldırı olmuştu. Yığınlar makineleri paramparça etmişti. Makinelerin sahibi olanlar çabuk harekete geçtiler. Yasaya başvurdular. 1812’de parlamento makine kıranlar için idam cezası getiren bir yasa çıkardı. İşçiler makineleri kırmanın kendileri için çıkar yol olmadığını çok geçmeden fark ettiler. Bazı işçiler başka yöntemler denedi. İşte “Yoksul Dokumacılar” imzalı acıklı bir dilekçe işverene yazılmıştı: “biz bu kasabanın ve yörenin dokumacıları, ücret düşüklüğünden ötürü uzun bir zamandan beri içine düşmüş bulunduğumuz acı duruma ilgi duymanızı saygıyla diliyoruz. Aranızda bir toplantı yapmanızı ve derdimize bir çare aramanızı ve zorunlu geçim maddelerini alabilmemiz için yetersizliğini çok iyi bildiğiniz ücretlerimizi biraz yükseltmenizi istiyoruz. Kanımızca toplu hareket ederseniz bu iş, bizim de zarar vermek istemediğimiz kârınızı etkilemeden çözülebilir.” Bu gibi dilekçeler parlamentoya ulaştığında bazıları ilgi gördü bazıları ise ilgi görmedi. Fakat sonuç olarak bu dilekçeler sonrasında zaten yasada işçilerin lehine olan bazı yasalara parlamento soruşturma komitelerinin raporları sonucunda yeni yasalar da eklendi. Ama bu dönemde yönetmeliklere kural koymak kuralları uygulamak değildi. İşçiler de bunu anladılar. Ayrıca aynı yasanın kendilerine bir türlü işveren sınıfına başka türlü uygulanabileceğini de fark ettiler. Bazen işçiler şikayetlerini mahkemeye getirdiklerinde davalarına bakan yargıcın şikayetçi oldukları işveren olduğunu görüyorlardı. Bu koşullarda adil bir yargılama olması pek beklenemezdi. İşçiler ellerinde başka bir çare fark ettiler. Eğer oy kullanma hakkını kazanabilirlerse yasa yapıcılarına azınlığın azınlık için hükümeti yerine çoğunluğun çoğunluk için hükümetini kurmaların yolunda baskı yapabilirlerdi. Yasa yapanların seçiminde kendileri de söz sahibi olmak istiyorlardı. Yasayı işçiler yaparsa yasa işçiler için yapılmış olurdu. İyi şeyler kısmen geldiler ve bu da sırf oy sayesinde olmadı. İşçilere daha iyi koşullar daha yüksek ücret ve daha kısa çalışma süresini kazandıran en önemli etmen belki de kendi çıkarları için mücadele örgütü, sendikaydı. Sendika yeni bir şey değildi. İşçi örgütlenmelerinin en eskilerinden biriydi ve doğal olarak eski kalfa derneklerinden çıkmıştı. Ama endüstride sermayenin önemi artınca işçi dernekleri de eski lonca tipinden bugünkü sendikaya döndü. Bir işte çalışan işçilerin kendilerine daha iyi koşullar sağlamak, çıkarlarını savunmak için kendilerine güvenerek kurdukları örgüt. Endüstri Devrimi işçileri şehirlerde yoğunlaştırmış, ulus çapında örgütlenme için gerekli olan ulaşım ve iletişim ilerlemesini gerçekleştirmiş ve bir işçi hareketini o kadar gerekli kılan ortamı yaratmıştı. Böylece işçi sınıfı örgütlenmesi hem sınıfı hem sınıf bilincini hem de işbirliği ve iletişimin fiziksel araçlarını yaratan kapitalist gelişme ile birlikte ortaya çıktı. Sendikacılık en fazla endüstrileşmiş, fabrika sistemi büyük şehirlerin gelişmesine yol açmış ülkelerde en güçlü olmuştur. Patronlar sayıca az oldukları için daha kolay birleşebilirler; ayrıca yasa da birleşmelerini sağlar ya da en azından yasaklamaz. Oysa işçilerin birleşmesini yasaklar. Çalışma ücretini indirmek amacıyla birleşmeye karşı parlamento yasa çıkarmıştır; ama yükseltmek için birleşmeye karşı pek çok yasa vardır. Yeni İktisadi Yaklaşımlar
Newton’un yerçekimi gibi doğal yasalarını bilince insan eylemlerini planlar ve istediği hedefe ulaşır. Bunları bilmeden ya da aldırış etmeden hareket ederseniz sonuçlarına da katlanırsınız. Aynı şekilde Endüstri Devrimi sıralarında iktisatçılar da bilim adamlarının yasalarının fiziksel dünya için geçerli olduğunu söyledikleri birtakım yasalar geliştirdiler. Endüstri Devrimi’nin oluşturduğu teorilere klasik iktisat denir. Klasik iktisatçılar girişken işadamının kârı için çalıştığı sürenin her anında aynı zamanda devlete de yardım ettiğini söylüyordu. Kendi kazancını gözetmesi doğal olarak daha doğrusu zorunlu olarak toplum için de en kazançlı olan yolu bulmasına sebep olur. Bu iktisatlara göre hükümetin işlevi mülkiyeti korumak, el sürmemek. Bu iktisatçılara göre insanlığı sefalete mahkum eden nüfusun nüfusu yaşatacak besinden daha hızlı artıyor olmasıdır. Bunun sonucu zaman zaman yiyecek isteyenlerin var olan yiyecekten fazla artmasıdır. Malthus bunun gerçekte tam böyle yürümediğini söylüyordu. Çünkü ölüm (salgın hastalık, veba…) araya giriyor ve artan nüfusun fazlasını götürüyor. Nüfusun üstün gücü baskı altına alınır ve asıl nüfus sefalet ve kötülükler yoluyla geçim kaynaklarıyla dengede tutulur. Malthus 1803’te yaptığı ikinci baskıda bir yol bulmuştu. Sefalet ve kötülüğün yanında nüfus artışına karşıt bir üçüncü sınırlama da mümkündü. Ahlaki kısıntı. Suç işçilerin kendilerindeydi. Çok fazla ürüyorlardı. Erken evlenmeselerdi, ahlaki kısıntı yapsalardı böyle büyük aileler türemezdi ve kendilerini kurtarabilirlerdi. Yoksulların kendi yoksulluklarından kendilerinin sorumlu olmaları zenginler için güzel bir haberdi. David Ricardo ücretin demir yasaları ile işçilerin sadece kendilerini ve ailelerini geçindirecek kadar ücret aldıklarını şu şekilde anlatır: “Emeğin doğal fiyatı emekçiyi ve ailesini geçindirecek gerekli şeylerin ve besinin fiyatına bağımlıdır. Besin ve zorunlu ihtiyaç maddelerindeki fiyat yükselişiyle emeğin doğal fiyatı da yükselir; onların fiyatı düşünce emeğin doğal fiyatı da düşer. Ricardo döneminde ayrıca tahıl yasaları da çıkmıştı. Tahıl yasaları buğday için bir çeşit koruyucu gümrüktü. Yurt içindeki buğday fiyatı belli bir yüksekliğe erişmeden buğday ithal edilmezdi. İngiliz çiftçisine buğdayı için iyi bir fiyat vaat etmekle buğday ekimi teşvik ediliyordu. Dışarıdan gelecek buğdayla rekabetten korkması gerekmiyordu. Çünkü kendi buğdayının fiyatı belli bir düzeye yükselmedikçe buğday ithal edilmesi yasaktı. Bu da içerideki üretimin talepten fazla olmadı sürece iyi bir kâr demekti.Napoleon savaşlarından sonra buğday fiyatları yükseldi ve daha çok toprak ekime ayrıldı. Toprak sahipleri buğday fiyatlarının yüksek olmasını istiyorlardı, çünkü bu rantın daha yüksek olması bu da ceplerine daha çok para girmesi demekti. İmalatçılar buğday fiyatlarının yüksek olmasını istemiyorlardı çünkü işçilerin geçimi bu yüzden pahalanıyor, böylece hoşnutsuzluğa grevlere, sonunda daha yüksek ücretlere yol açıyor dolayısıyla imalatçıların cebinden para çıkarıyordu. Farklı görüşlerinin ardında düşünürlerin bir çoğu uluslararası serbest ticareti öne sürmüştür. List uluslararası serbest ticaret kurulursa İngiltere ile eşit düzeyde bulunmayan ülkelerin ona yetişebilmelerinin ,yetişmeleri mümkünse, çok zaman alacağını gördü. O da serbest ticaretten yanaydı ama ancak az gelişmiş ülkeler kalkınmış ülkelere yetiştikten sonra. Kapitalizmle Sosyalizmin Savaşı
Bir ülkeyi büyük yapan şey herhangi bir zamanda eli altında bulunan değerler stoku değil değerler üretme yeteneğiydi. Bir insan servet sahibi olabilir ama tükettiğinden daha değerli nesneler üretme gücüne sahip değilse yoksullaşacaktır. Çalışanlar açısından iktisat ele alındığında en önemli birinci ilke kapitalizmin kaldırılmasıydı. Kapitalist sistemde sadece kötülük görüyorlardı. Ütopyacı düşünürler de bu şekilde tanımlıyorlardı kapitalizmi. İsrafa yol açıyordu, adaletsizdi, plansızdı. Etkili ve adil olacak planlı bir toplum istiyorlardı. Kapitalizmde çalışmayan azınlık üretim araçlarına sahip olduğu için refah ve lüks içinde yaşıyordu. Onun için ütopyacılar üretim araçlarının ortak mülkiyetini iyi bir hayatın üretiminin aracı olarak görüyorlardı. Bu sosyalizmdi. Ütopyacı düşünürlerin ardından Marx geldi. Marx bugünün toplumuyla derinden ilgileniyordu çünkü burada geleceğin toplumunu yaratacak değiştirici güçleri bulmak istiyordu. Marx sosyalizmin toplumdaki belirli güçlerin işleyişinin sonucu olarak ve ancak örgütlü devrimci bir işçi sınıfının eylemiyle geleceğini düşündü. Marx’ın iktisadi öğretisinin temel noktası kapitalist sistemin emeğin sömürülmesine dayandığıdır. Feodal dönemde emekçinin yani serfin haksızlığa uğraması, lord için çalışması zorunluydu. Ama kapitalist toplumda işçinin haksızlığa uğradığını görmek kolay değildi. İşçinin özgür bir kişi olduğu varsayılır. Köle ya da serfe benzemez, çünkü bir efendiye veya lorda çalışmak zorunda değildir. Marx’a göre kapitalist toplumda işçi tıpkı feodal toplumdaki serf gibi sömürülüyordu. Kapitalist toplumda sömürünün gizli maskeli olduğunu söylüyordu. Artık değer teorisini ortaya atarak bu maskeyi düşürdü. İşçi kendini kiraya verdiğinde iş gücünün sadece kendi ücretinin değerini üretecek süre için değil bütün işgünü süresince satmış olur. İş günü 10 saat ise işçinin ücretinin değerini üretmek için gerekli süre 6 saat ise o halde geriye 4 saat kalıyor ki bu süre içinde işçi kendine değil işverene çalışmış olur. 6 saat gerekli emek süresi 4 saat ise artı emek süresi olarak adlandırılır. İşverenin kârını meydana getiren şey işte bu artık değerdir. Artık değer de kapitalist sistemde emeğin sömürülmesinin ölçüsüdür. Devrime Doğru
Marx ve Engels, ütopyacılara eleştirel yaklaşıyordu. Çünkü ütopyacılar değişimin evrimsel süreçlerle gerçekleşeceğini ileri sürüyorlardı. Marx ve Engels ise onların devrimi göz ardı ettiklerini söylüyordu. Onlara göre yeni topluma yol açan değişikliği yapacak olan egemen sınıfın çabaları değil, işçi sınıfının devrimci eylemiydi. Her uygarlığın ekonomisi, hukuku, politikası, dini birbirine bağlıdır. Bütün bu güçlerin en önemlisi ekonomidir. Temel etmen odur. Üretim ilişkilerinin toplamı toplumun ekonomik yapısını meydana getirir. Eski üretim tarzıyla oluşan ilişkiler taşlaşmıştır. Birlikte yaşamanın eski biçimleri hukuk, politika, din ve eğitimde sabitleşmişlerdir. Eskiden iktidarda olan sınıf iktidarını sürdürmek ister ve yeni üretim tarzıyla uyum içinde olan sınıfla çatışma durumuna girer. Sonuç devrimdir. Burjuvazinin üzerine kendini inşa ettiği üretim ve mübadele araçları temeli feodal toplumda doğmuştu. Bu üretim ve mübadele araçlarının gelişmesinin belirli bir aşamasında feodal mülkiyet ilişkileri artık gelişmiş bulunan yeni üretici güçlerle hiç uyuşmaz bir hale geldi; artık zincir haline geçmişlerdi. Kırılmaları gerekiyordu ve kırıldılar. Onların yerine serbest rekabet, ona uygun toplumsal ve politik anayasa ve burjuva sınıfının ekonomik ve politik egemenliği geldi. Böylece feodalizmden kapitalizme geçişin nedeni yeni üretici güçlerin ve devrimci bir sınıfın hazır olmasıydı. Burada bahsedilen devrimci sınıf burjuvazidir. Eski düzenin yerine kendiliğinden yeni düzen gelmez. Yeni üretici güçler ortaya çıkmalı ve görevi anlamak ve yön vermek olan devrimci bir sınıf olmalıdır. Feodalizmden kapitalizme geçiş böyle oldu ve Marx ile Engels’e göre kapitalizmden sosyalizme geçiş de böyle olacaktır. Marx ve Engels 1848’te kapitalist toplumu analiz ettiler ve üretim sisteminin kendi içinde bulunan sistemin çökmeye mahkum olduğunu gösteren bazı özelliklere işaret ettiler:
1. Servetin azınlığın elinde gittikçe yoğunlaşması
2. Birkaç büyük üreticinin birçok küçük üreticiyi ezmesi
3. Gittikçe daha çok makine kullanarak gittikçe daha fazla işçinin işsiz kalması ve böylece bir yedek endüstri ordusu yaratılması
4. Kitlelerin artan sefaleti
5. Sistem içinde dönemse sıkıntıların, buhranların tekrarlanması ve her krizin bir öncekinden daha çok zarar vermesi
6. Ve daha önemlisi kapitalist toplumdaki temel çelişki üretimin kendisinin gittikçe daha fazla toplumsallaşırken kolektif çaba ve emeğin sonucu mülk edinmenin özel, bireysel olması. Emek yaratır, sermaye kendine mal eder.
Mülksüzleştirenler mülksüzleştirilecektir. İşte Marx bu cümle üzerine devrim düşüncesini geliştirmiştir. Bu devrimi yapacak olan da Proleterya’ydı. Çünkü kapitalizmden en çok zarar gören onlardı ve kendisinin payı olmayan bir özel mülkiyete dayanan bir sistemin sürdürülmesi onların çıkarlarına uymuyordu.
Marx ve Engels sendikalara büyük önem verdiler. Çünkü devrimi gerçekleştirecek olan proleterya bu sendikalar sayesinde gerçek bir sınıf olarak örgütlenecektir.
İşçiler yeni dönem için hazır olmazsa devrim kaos olur ama işçiler proleterya bilincini kazanırlarsa devrimin sonucu sosyalizm olur.
Marx’ın ileri sürdüğü düşünceler kapitalizm aleyhinde ilerlerken, kapitalizm yeni bir kurtuluş buldu. Üç ayrı ülkede üç ayrı iktisatçı StanleyJevons, Kral Menger ve LeonWalras hepsi ayrı ayrı çalışarak hemen hemen anı zamanda bu yeni kavramı buldular. Bu iktisatçıların sunduğu değer açıklaması marjinal fayda teorisidir. Fayda ya da yararlılık meta almaya giden adamın o metaya karşı duygusunun dile getirir. Çok istiyorsa metanın onca çok faydası vardr. Ne kadar çok istiyorsa faydası da o kadar çoktur, ne kadar az istiyorsa faydası da o kadar azdır. Kendince faydası ona verdiği değerin ölçüsüdür, dolayısıyla ödemeye gönüllü olduğu fiyatın ölçüsüdür.
Stok ne kadar büyükse fazlasından alacağımız doyumda o kadar azalır. On takım elbiseniz varsa bir tane daha olması tek takımı olan adam için ikinci bir takımdan çok daha az değer taşır gözünüzde. Jevons’ta suyu örnek olarak gösterip aynı konuyu işlemişti. Yeni Pazar Arayışları
19.yy’da İngiltere’nin sorunu mamul malların nereye satılacağından çok bilinen bütün dünyadan gelen siparişleri karşılayacak kadar hızlı bir üretimi nasıl başaracağıydı. Tam da bu sırada ilerleyen teknoloji, ulaşım ve iletişim sayesinde büyük çapta iş bölümüne geçmek imkanı doğdu. Bir yandan üretim arttırıp bir yandan da birim başına maliyeti düşüren büyük çapta üretimin koşulları artık olgunlaşmıştı. Rekabet savaşları böylece başlamış oldu. Rekabette metalar ucuzlatılarak savaşılır. Metaların ucuzluğu emeğin üretkenliğine, bu ise üretimin çapına bağlıdır. Onun için büyük sermaye küçük sermayeyi döver. Rekabet her zaman çok sayıda küçük kapitalistin yenilgisi ile sonuçlanır bunlar kısmen sermayelerini fatihlerin güdümüne kaptırır, kısmen de silinirler. Serbest ticaretten tröstler oluştu. Tröst fiyatı kendi lehine ayarlamayı başarabiliyordu. Tröst Amerika’da görülürken Almanya kartellerin en çok olduğu yerdi. Kartel aynı iş alanında çalışan teşebbüs sahiplerinin hukuki bağımsızlıklarını muhafaza etmekle birlikte pazarda tekelci bir etki ve nüfuz sağlamak amacıyla birleşmesinden doğan kontratlı bir antlaşmaya dayanan bir dernektir. Bu demektir ki birkaç büyük üretici fiyat edinerek sonuna kadar savaşı sürdürmek ve sonra tek şirket haline gelmektense ayrı örgütler olarak kalmakta ama birbirleriyle rekabet etmemektedirler, pazarı bölüşmek ve fiyatlar konusunda anlaşmaktadırlar. Tekel gelişince arz ve talep birbiriyle denkleşmedi, birbirine uyduruldu. Tekelle birlikte fiyatlar serbest pazarda oluşmadı . Pazar artık serbest değil fiyatlar ise sabitti. 1870’ten itibaren eski tip kapitalizm yeni tip kapitalizm oldu. Serbest rekabet kapitalizmi tekelci kapitalizm oldu. Büyük çapta tekelci endüstri eskisinden daha büyük bir hızla üretici güçleri geliştirdi. Endüstricilerin mal üretme gücü yurttaşların bu malları tüketme gücünden çok daha hızlı ilerledi. Tekelciler yurt içinde arzı talebe uydurabilecek durumdaydılar ve bunu yapıyorlardı. Sadece yurt içinde satmaya yeterli mal yapmak az geliyordu. Bu yurt dışında da mal satmaları gerektiği anlamına gelirdi. Fazla mamullerini emecek dış pazarlar bulmalıydılar. Almanya ve Amerika gibi ülkeler artık diğer ulusların mallarının pazarı değildi. Kendileri dünya pazarları için rekabete çıkmışlardı. Büyük endüstriyel uluslarda üretim kapasitesi tüketim kapasitesini geçmişti; hepsinin elinde satmak için bir dış Pazar bulmak gereken mamul maddeler fazlası vardı. Bu pazarları nereden bulacaklarının yanıtı ise kolonilerdi. Önceleri Afrika orada oturanların malıydı. Tekelci kapitalizm çağında fazla mamuller endüstri babaları için her yerde bir sorun olmaya başladı. Sorunun çözümünü kolonilerde bulduklarına inandılar. İşte o zaman Afrika’nın haritası değişti. 1870’ten sonra İngiltere, Fransa, Belçika, İtalya ve Almanya fazla mallara pazar olarak koloni bulma yarışına girdi. Büyük çapta üretimin geniş hammadde stoklarına ihtiyacı olur. Endüstri patronları kendileri için çok gerekli olan hammaddeler konusunda başka ülkelere bağımlı olmak istemiyordu. En yeni emperyalist girişimlerden birinin İtalya’nın Etiyopya’ya saldırısının bir nedeni 8 Ağustos 1935 New York Times’a göre budur. Emperyalizmin ilk etmeni fazla mamullere pazar bulmaktı. İkinci etmeni ise hammadde kaynaklarının denetlenmesidir. Emperyalizmin üçün etmeni ise sermaye fazlasıydı. Tekelci endüstri patronlara muazzam kârlar getirmişti. Bazen kâr o kadar büyük oluyordu ki tröst kurucuları isteseler bile bu kadar parayı harcayamıyorlardı. Zaten harcamaya da çalışmadılar, parlarını biriktirdiler. Sonuç sermayenin fazla birikimiydi. Afrika topraklarının paylaşılması kâşiflerle işbirliği yapan ya da kendi acenteleri yoluyla çalışan tüccarlar veya kapitalist şirketler tarafından yürütülmüştü. Normal yol, kâşif ya da ajanın kıyıdan içerilere sokulması ve reislere ya da krallara kumaş veya içki gibi hediyeler vererek şirketlerle sözde antlaşmalar imzalamalarını sağlamaktı. Bu antlaşmalara göre imzaları bir parmak izinden ibaret olan Afrikalı yöneticiler birkaç yarda bez ya da birkaç şişe cin karşılığında arazilerinin bütününü şirkete vermiş oluyorlardı. Avrupalıların Orta Afrika’daki neredeyse bütün toprakları bu yoldan ele geçirilmiştir. Bu şirketler hükümetin askeri gücünün yardımıyla halka bir de ders veriyordu. Örneğin; yönetim harcamalarını, sömürgeye hastane, okul, yol getirme masraflarını kısmak için hükümet, yerlilerin nakdi olarak ödemesi gereken vergiler koyuyordu. Ama yerlilerin parası yoktu. O zaman yerliler için sözde kurtuluş yolu açılıyordu. Beyaz efendilerin fabrika veya madenlerinde çalışarak vergilerini ödeyebilirlerdi. Ücretler felaket derecede düşüktü, yerliler de çalışmaksızın beslenebilecek durumdaydılar. Ama vergilerin de ödenmesi gerekiyordu ve çalışmak zorundaydılar. Peki ya vergilerini ödemediklerinde ne oluyordu? Örneğin bir gözleme göre, Güney Sudan’da bir köy vergilerini ödeyememişti. Yerli muhafızlar gönderildi, köyün bütün kadınlarıyla çocuklarını topladılar ve ortada bir toplama kampına götürdüler. Kulübeleri yatkılara ve erkeklere vergileri ödeyince ailelerini geri alabileceklerini söylediler. Uluslararası birleşik şirketler dünya pazarını paylaşınca rekabet sona erecek ve kalıcı bir barış dönemi başlayacak sandılar. Ama böyle bir şey olmaz çünkü güç ilişkileri durmadan büyür ve güçlenir. Baş emperyalistlerden Cecil Rhodes’un bir arkadaşına söylediği cümle yeni Pazar elde etme işini açık biçimde gözler önüne serer: “Dünya neredeyse tamamen parsellendi, geri kalanı da bölünüyor, zapt ediliyor, kolonileşiyor. İnsan, geceleri gördüğü yıldızları, erişemeyeceğimiz o yüce dünyaları düşünüyor. Elimden gelse gezegenleri de zapt ederdim, bunu sık sık düşünüyorum. Onları öyle açık seçik, hem de o kadar uzakta görmek beni hüzünlendiriyor.” Tarihin bütün dönemlerinde krizler oluşmuştur. Ama kapitalizmden önce olanlarla sonra olanlar arasında önemli bir ayrım vardır. 18. yy öncesi doğan buhran tipi kötü üründen, savaştan ya da buna benzer anormal bir olaydan doğardı. Böyle buhranlarla yiyecek ve başka ihtiyaç maddeleri darlığı baş gösterir ve fiyatlar yükselirdi. Ama bildiğimiz buhranlar kapitalist sistemin kuruluşuyla ortaya çıkan anormal olaylardan ileri gelmezler. Ekonomik sistemimizin zorunlu parçasıdırlar. Bu buhranlar kıtlıktan değil,, bolluktan doğar, bu buhranlarda fiyatlar yükselmez, düşer. Bu durum akla şu soruları getiriyor: Hammadde mi eksik? Sermaye eksikliği mi var? Emek darlığı mı söz konusu? Bunların hepsinin yanıtı: Hayır. Hammadde, sermaye ve emek üretim için gerekli her şey hazırdır. Ama üretim olmaz. Bunun nedeni şu şekilde açıklanabilir: Kapitalist toplumda üretim kullanım için değil mübadele için üretilir. Kârla değiş tokuş için üretim yapılır. Toplumumuzda madenlerin topraktan çıkarılması, ürünlerin biçilmesi, insanlara iş verilmesi, endüstri çarklarının işleyeme başlaması, malların alını satılması, ancak üretim araçları sahiplerinin yani kapitalist sınıfın kâr etme fırsatını görmeleriyle mümkün olur. İşin kârı endüstri ürününden çıkar; endüstri de iş kârına göre denetlenir, hızlandırılır ve yavaşlatılır. Kapitalist sistemde kâr imkanı yoksa üretim de olmaz. Cambridge iktisatçısı Prof. A.C. Pigou ekonomik yükselişleri ve bunalımları psikolojik nedenlere, iyimserlik ve kötümserlik hatalarını endüstriyi yönetenlere bağlayan okulun lideridir. Pigou, işadamlarının umutlarındaki dalgalanmalarda endüstrinin iniş ve çıkışlarının temel nedenini buluyor. İşleri iyi gidince işadamları kârlarını arttırma fırsatları konusunda iyimser olurlar. Üretimi genişletmek isterler. Bankalardan daha çok kredi alıp endüstriyel araçlara yatırırlar. Ya fabrikalarını genişletir ya da yeni makine alırlar. Eğer psikolojik bir güvensizlik ve karamsarlık ortaya çıkarsa üretim yavaşlar. Belli bir noktadan sonra fazla iyimserlik fazla kötümserliğe döner. Üretim büyük ölçüde yavaşlar, endüstride yatırım hemen hemen durur ve satılanların tümü önceden kalan stoklar olur. Bir süre sonra talep yine artar, kârlar yine yükselir, işadamları sevinir ve fazla iyimserlik yeniden doğar. İktisadi Açıdan Paraya Bakış
İktisat para sadece mübadele aracıdır diyor. Paranın düzenlenmesinden yana uzmanlar ise dengeli olmadığı için kötü bir araç olduğunu söylüyorlar. Düzine demek on iki tane demektir bir gün on beş ertesi gün sekiz tane olmaz. Ama para biriminin değeri değişir. Bu kötüdür ve bir çaresi bulunmalıdır. Para iktisatçılarının iddialarına göre buhranlar, genel para düzeyinin dolaşımdaki para hacminin kabarıp inmesiyle meydana gelen iniş çıkışların sonucudurlar. İşler yolunda giderken para daha hızla dolaşır ve bankalar gittikçe daha çok kredi verirler. Gerçi yüksek faiz oranı isterler ama işin genişlediğini gören ve durum düzgünken mümkün olduğu kadar fazla kâr elde etmek isteyen imalatçıları durdurmaz bu durum. Refah böylece ekonomik yükselişe yol açar. Bu böyle olunca krediyi denetleyenler yani bankalar telaşa düşer ve kredi yapısına fazla ağırlık bindiğine inanırlar. Değer enflasyonu var derler. Onun için içlerine kapanır yeni kredileri durdurur ve verilmiş olan kredilerin hemen ödenmesini isterler. Ama imalatçılar ya da en azından çoğu bunu yapamaz. Çünkü aldıkları parayı işe yatırmışlardır ve ödeyecek kadar ellerinde nakit yoktur. Ödeyemeyince iflas ederler. Fabrikaları kapanır, işçiler işten çıkarılır, sıkıntı genişleyen halkalar halinde yayılır çünkü hammadde üreticilerine siparişler kesilmiştir ve işten çıkarılan işçiler mala talep yaratamaz olmuşlardır. Üretimin yavaşlaması, talebin kesilmesi, fiyatlarda altüst oluş bunalımı bir bulaşıcı hastalık gibi tüm ulusal ekonomik alanına yayar. İnsanlar yatırım yapmaktan, bankalar kredi açmaktan korkarlar böylece para endüstri ve ticareti finanse edeceği yerde bankalarda yığılıp kalır. İktisatçılara göre, bu derdin çaresi para birikiminin üretken çıktının iniş ve çıkışlarına ayak uydurabilecek şekilde standartlaştırılmasıdır. Fisher ve Keynes, kusursuz bir para sistemi icat etmek mümkünken kusurlu bir sistemi kullanmaya devam etmenin aptallık olduğu kanısındadırlar. Keynes der ki: “Ekonomik yükseliş ve bunalımlara yol açan fiyat dalgalanmaları tedavi etmenin en iyi yolu fiyatların genel olarak düşeceği ya da artacağı yolunda herhangi bir kesin tahmin yapılmamasını sağlamaktır.” Buhranlar üzerine en popüler teorilerden biri John Hobson’un teorisidir. Ona göre refah dönemlerinde sermayenin gelirleri iş gücünün ücretinden çok daha hızlı büyür. Zenginler inanılmaza bir hızla daha zenginleşir, gelirleri şişer. Ne kadar kişisel harcama yapsalar da ellerinde yine çok para kalır. Harcayamadıklarını biriktirirler. Muazzam paralarını endüstriye yatırırlar ve sonuçta mal üretme araçlarında dehşetli bir artış olur, üretim kapasitesi artar. Yeni ve daha iyi araçlar görevlerini yerine getirir. Mallar fabrikalardan pazara akar. Ama işçiler bu gittikçe artan çıktısını satın alabilecek kadar ücret almıyorlardır. Mallar satılmaz, depolarda birikir, fiyatlar korkunç derecede düşer. Üretim kâr getirmez olur. Bu olunca, üretim durur. Sonuç işsizlik, bunalım, zenginlerin giderlerinde azalmadır. Fazla tasarruf kesilir. Sonra tüketiciler yavaş yavaş birikmiş mal yığınını tüketirler, çalışan endüstriler yeni ve ileri araçlar olmaksızın iş yapamayacaklarını anlar, böylece üretim yeniden hızlanır ve refah, yükseliş bunalım döngüsü kısır döngü şeklinde kendini yeni baştan alır. Prof. Hayek ise buna katılmıyor ve tam aksini iddia ediyordu. Ona göre kapitalistler yeterli yatırım yapmadığı için kâr azalır. Toplumsal hizmetler genişletilmemeli, daraltılmalıdır; ücretler yükseltilmemeli düşürülmelidir. Bazı devlet eylemleri üretim malları talebinden tüketim malları talebine doğru bir kayma yaratarak kapitalist üretimin yapısını daraltabilir ve böylece uzun süren durgunluklara sebep olur. Bu yakınlarda bunalıma çare olarak ileri sürülen tüketicilere kredi verilmesi aslında tam karşıt sonucu yaratacaktır. Tüketim mallarına talepte görece artış ancak işleri daha fazla bozar. Hobson, kitlelerin satın alma takatını yükselterek pazarı yeniden kurtarmak ister. Hayek ise kitlelerin satın alma gücünü azaltarak yani ücretleri kısarak kârlılığı yeniden sağlamayı amaçlar. İşte Marksist olanlara göre kapitalizmin ikilemi buradadır. İkisini birden yapamaz. Onun için de kapitalizmde buhran kaçınılmazdır. Marx sermayeyi iki kısma ayırır: Değişmeyen ve değişken. Değişmeyen sermaye fabrika, makine, alet, hammaddeye dayanan sermayedir. Değişken sermaye işgücü alımına, ücrete ayrılan sermayedir. Değişmeyen sermaye kısırdır çünkü üretim sürecinde yeni bir değer yaratmaz oysa değişken sermaye yaratıcıdır çünkü o üretim sürecinde değer yaratır. Kendi değerinden fazla değer yaratan değişken sermayedir. Artık değeri o yaratır. Kârlar değişken sermayeden doğar. Marx’a göre kapitalistler ücretleri düşük tutarak kârı sürdürürler ama bunu yaparken kârın gerçekleşmesinin bağımlı olduğu satın alma gücünü yok ederler. Düşük ücret yüksek kârı mümkün kılar ama aynı zamanda mala talebi azalttığı için kârı imkansızlaştırır. İşte bunu çözülemez bir çelişki olarak tanımlar. Rusya’nın Planı
Rusya’nın bu gelişmeler karşısında bir planı vardı. Devrimi başarıya ulaştırmak kolay iş değildir. Devrim bir sanattır ve Lenin Bolşeviklerin önderi, bu önemli doğruyu vurgular. Başarılı bir ayaklanma bir komploya değil, bir partiye değil, bir sınıfa dayanmalıdır. Sovyet programının özü her şeyin anahtarı bireysel yerine ortak kelimesidir. Artık bir otomobil yapımcısı bir gün gazetelere ilan verip iş isteyen herkese bir iş verileceğini bildirip ertesi gün fabrikasını kapatarak 750.000 işçiyi işsiz bırakamaz. Bunu artık yapamaz çünkü fabrika kendi fabrikası değildir, ortak olarak bütün halkın fabrikasıdır. Bu demektir ki sınıf ayrımları artık silindi, mal sahibi ve işçi kapitalist ve proleterya, zengin ve yoksul karşıtlıkları tarihe karıştı. Mülksüzleştirenler mülksüzleştirildi. Devrim süreci sonrası SSCB hükümetinin karşısına çıkan büyük ekonomik sorular; ne üretilecek, ne kadar üretilecek, üretileni kim alacak gibi sorular olmuştur. Sosyalist devletin hükümeti kapitalistle aynı konumdadır ama daha büyümüştür. Yani sermayenin tek sahibi olduğu için her kararı o vermelidir. Rekabete dayanan bir pazarda kâr elde etmek için üretim yapan özel mülkiyet ortadan kaldırıldıktan sonra her kuruluşun ne üreteceği özel bir talimatla belirtilmelidir. Kolektivist bir devlette her çeşit genel planı onsuz edilmez hale getiren bu zorunluluktur. Bir planda neler vardı? İki şeye öncelikle dikkat edilir. Bir niçin bir de nasıl. Yani bir amaç ve bir yöntem. Sosyalist planlama için de böyle. SSCB’de faydalanacak bir patron ya da hisse sahibi olmadığı için kâr düşünülemez. Amaçlanan tek hedef bütün toplumun uzun vadeli azami güvenliği ve refahıdır. Devlet planlama komisyonu Gosplan’ın işi budur. Birinci görevi SSCB’nde her şeyin kim ve ne ve nerede ve nasıl olduğunu bulmaktı. İş gücü ne kadardı? … Bütün bilgiler Gosplan bürolarına doluşur ve orada uzmanlarca düzenlenir, özümlenir. Devlet planlama komisyonunun vardığı sonuçlar ve tasarıları hükümetin onaylaması gerekir. Planlama işlevi önderlik işlevinden ayrılmıştır ve önderlik planlamaya tabi değildir. Daha sonrasında plan halka sunulmalıdır. İkinci aşamada her yerdeki Sovyet yurttaşlarının milyonlarcasının bu geçici planı tartışmaları yapılır. Ruslara göre bu gerçek demokrasidir. Yapılacak işin, erişilecek hedeflerin planı yukarıdan empoze edilmemiştir. İşçilerle köylülerin de bunda söz hakkı vardır. Nihai şeklini alan plan her yerdeki işçi ve köylülere gönderilir ve bütün toplum enerjisini bu görevin yerine getirilmesine yöneltir. Ortak yarar için ortak çaba gerçeklik olur. Sovyet Rusya üretim işine girdikten sonra sosyalist bir ülke olarak kapitalist dünyanın saldırısı tehlikesini düşünüyordu. Bu ve başka nedenlerle ,örneğin tarımsal bir topluluğun endüstrileşmiş bir topluluk kadar yüksek bir hayat standardı sağlayamayacağı olgusu gibi, Ruslar endüstrileşmeye karar verdiler. Gelecek için ne kadar yatırım yapıyorsanız şimdiki zamanın yiyeceği ve giyeceği de bu orantıya göre belirlenecektir. Rusya baktı ki ya evde yakmak için daha çok kömür ayıracaktı ya da fırınlarda yakmak için daha çok kömür ki bu kömürler makine üretecekler, makineler daha çok daha çabuk kumaş üretecek tezgahlar yapacaktı. İkinci yol seçildi. Bu endüstrileşmede izlenecek yoldu. Ruslar tüketim için üretimi kısıp sanayi malları üretimini genişletme karını verdikten sonra ne gibi fedakarlıklar yapmaları gerektiğini düşündüler. Bunun anlamı bir kere ülkede yeterli nesne üretmek için yeterince emek ve sermaye olmadığıydı. Rusya’da bütün tüketim malları kıttı, Sovyetler Birliği’ni ziyaret eden düşmanlarının gözünden kaçmayan bir olguydu bu. Traktör almak çaydanlık almaktan, tren vagonu almak battaniye almaktan daha kolaydı. Sovyetler Birliği’nde devlet kendisi iktisadi etkinliğin kârlarını toplar ve bu fonları Plan’a göre en yararlı olacağı kanallara aktarır. Rusya zorunlu olan endüstri maddelerini doğal kaynaklarının ihraç edilmesiyle ithal etti. Bu doğrultuda istedikleri şeylerin sözleşmeleri imzalanmış ödeme yolları hazırlanmıştır. Tam da bu sırada sözleşme hala geçerliyken 1929 Buhranı gelip çattı. Rusya’nın ihraç ettiği malların fiyatlarının felaket bir derecede düşmesi demekti. Buhran yüzünden buğday fiyatları %50 düşmüş, kürkü bedava versen alan yok, petrol fiyatları da düşmüştü. Başlangıçta planlananın iki katı ihraç etmek zorunda kalmışlardı. Rusya halkına şu çağrıyı yapmak zorunda kaldı: “Kemerlerinizi biraz daha sıkın bu kapitalistler her şeyi batırdı, fiyatlar düştü. Şimdi buğdayımıza eski fiyatının yarısını veriyorlar. Şimdi planımızı gerçekleştirmemiz için iki katı fazla ihracat yapmamız gerekiyor.” Kendi ülkesinde planlı ekonomi ile buhranı önleyen Sovyetler, bu sefer kapitalist ülkelerdeki buhranın ceremesini çekmek zorunda kalmıştı. Sosyalist rekabette takımlar halinde işçiler çıktıyı arttırmak için kendi aralarında dostça rekabet ederler. Rekabet bitince, kazanan takım başka hiçbir uyerde kazanan takımların yapmadığı şeyi yapar; kaybedenlere yardıma koşar ve bir dahaki sefere kazanmanın yolunu gösterir. Para kârı olmasa da çalışabilir insanlar. Kapitalizmde bir malın fazlası istendiğinde fiyatlar yükselir fazlası gerekmiyorsa fiyatlar düşer. Demek ki mallar halkın ihtiyaçlarıyla orantılı olarak yapılır ya da yapılmaz. Böyle bir fiyatlama sistemi olmayınca halkın ihtiyaçlarını giderecek şekilde sermaye yatırımı yapmaya nasıl karar verileceği iktisatların eleştirel sorusuydu. Ulusal planlamacılar fiyatlama sisteminin bu tanıma uymadığını söyleyerek eleştiriyi cevaplamaya başladılar. Onların iddiası, fiyatların bütün halkın ihtiyaçlarına göre değil bazı insanların ödeyebildiklerine göre belirlenmiş olmasıdır. Fiyat sisteminin işlevi istediklerini almak için verecek parası olanların ihtiyaçlarını karşılamaktan ibarettir. Ulusal planlamacılar bundan sonra piyasa fiyatının kapitalizmde altüst olduğu ileri sürdüler. Yüksek gümrük, kredi ve tekellerle fiyatlar zaten yapaylaştırılır ve denetlendir. Onun için fiyat mekanizmasına göre aksamadan işleyen saf kapitalizm gerçek hayta hiç olmamıştır. Yalnız burjuva iktisatçılarının kitaplarında vardır. Kapitalizm böyle güzel işleseydi kriz olmazdı. Batı dünyası buhran sonrası bolluk içinde kıtlık gibi bir paradoksla karşı karşıya kaldı. Kapitalizmin çöküşünün yarattığı kaosa düzen getirecek bir şey yapmak gerekiyordu. Çöküş tamdı. Kredi yapısı paramparça, endüstri felç olmuş, milyonlarca işsiz, çiftçiler perişan. Bolluk içinde yoksulluk paradoksuyla karşılaşan batı dünyası Rusya gibi planlamaya yöneldi ama arada fark vardı. Soveyler’de kullanım için üretim vardı. Kapitalist ülkelerde üretim kâr içindir. Sovyetler’de üretim araçlarının özel mülkiyeti kaldırılmıştır; kapitalist ülkelerde üretim araçlarının özel mülkiyeti kutsaldır. Batı dünyasındaki plan bolluğu ortadan kaldırmaktı. Örneğin Amerika’da binlerce pamuk, buğday, mısır… üreticisiyle sözleşme yapılmıştı. Üretim kısarlarsa bu üreticilere para ödenecekti. Üretimin kısılmasıyla fiyatlar yükselir ve böylece kârlılık artar. Arthur Morgan’ın Doğu Hindistan yerlilerinin maymun yakalama hikayesiyle kapitalistler için bir ders çıkarılabilir. Hikayeye göre, bir hindistancevizi alıp içinden ancak bir maymun elinin geçebileceği büyüklükte bir delik açıyorlarmış. İçine birkaç parça şeker koyup hindistancevizini de bir ağaca sıkıca bağlıyorlarmış. Maymun elini sokuyor ve şekeri yakalıyor. Elini çekmeye çalıştığında sıkılı yumruk çıkacak kadar geniş değil artık delik. İşte açgözlülük, maymunun felaketi oluyor. Çünkü elindeki şekeri hiçbir zaman bırakmıyor.

Similar Documents

Free Essay

Capitalism

...Do you believe that Capitalism is moral? Justify you answer. Capitalism can be defined ideally as an economic system in which the major portion of production and distribution is in private hands, operating under what is termed a profit or market system. (Shaw et al. 2013, p.118) As compared to other forms of economic systems, capitalism benefits the society in various ways (and based on utilitarian argument, this will be morally preferred because the balance of good over bad is the greatest). Few would deny that capitalism is the most productive and efficient economic system, especially after the collapse of Soviet Communism. But some critics still contend that capitalism is not a moral system. Yet morality is impossible unless one is free to choose between alternatives without outside coercion. Since capitalism is based on freedom of choice, it provides the best environment for morality and character development. In addition, business success not only requires but also rewards virtuous behavior by participants in the market.  A social system such as capitalism is a system of relationships and cannot be moral or immoral in the sense that a person can be – only individuals can be moral agents. However, a social system can be moral in its effects if it promotes the possibility and likelihood of moral behavior by individuals who act within it. It follows, then; that there is a moral imperative to create a political and economic system that permits the greatest possibility...

Words: 1293 - Pages: 6

Premium Essay

Capitalism

...Of course free-market capitalism is flawed. But it is no worse than socialism or communism or any other man-made societal structure. All systems will fail in time because any system can be abused, and it is human nature to take advantage of such things Capitalism increases our standard of living but not necessarily our morals. However, when we look at Socialist Europe, we see neither morals nor standards of living comparable to the US. We have bigger houses, more cars, take shorter vacations to more exotic places than the Europeans. We don't have full frontal nudity for men and women as is common on European TV and in their movies. We don't have legalized prostitution as in Holland and we don't pay more than half of our incomes for all the free things European get from their governments. But wait... it's all coming to a neighborhood near you and soon. It's not capitalism that is the problem, it's the government's over-involvement in business, corporations and capitalism that is the problem. If you read Farrell's examples they are all caused by the marriage between government and business. Some regulation is necessary, but modern government uses corporations and capitalism as a means to all its ends. For example, healthcare beefs up insurance companies in order to force everyone to buy health insurance and participate in the exchanges. The bailouts provided enormous amounts of money to stabilize car companies and banks, so that people could still borrow money and employees...

Words: 398 - Pages: 2

Premium Essay

Capitalism

...Capitalism vs. socialism: the great debate revislted October 11 Civics CHV2D1-02 Capitalism versus socialism : the great debate revislted Page1 -debate between two isms, soicalism and capitalism are far from over. -International agencies porvide hard evidenceto discuss these 2 isms -comparisons between before and after the important events of capitalism in Europe and comparison of excommunist countries provide us with enough fact which provides us with definate conclusions -Under communism ->economic decisons/property owned by national/publicly -over the past 15 years of the transition to capitalism-> basic industries taken over by European/Us corporations and by mafia billionaires or have been shut down -In bulgaria, Rumania and some other countries, their average capita growth over the past 15 years -> far below compared to 15 years under communism. -In Armenia, the number of scientific researchers -> 20000 to 5000 in 5 years(1990-1995) Page2 -By the mid 1990s, over 50% of population lived in poverty,homelessness in Russia(Capitalist). Economy = privatized ->taken over by russian gangsters (which was led by billinaire). -the transition to capitalism in russia led to over 15million premature deaths (which would not have happened if they remained as socialism). -intro of capitalism has weaken the system of public health ->caused death/ infectious disease -The big contributor to the AIDS ->russian criminal gangs (trade in heroin and...

Words: 366 - Pages: 2

Premium Essay

Capitalism

...Capitalism, as defined by Austere is a social, political, and economic system that succeeded feudalism based upon recognition of the rights of private parties to choose how to employ their labor and capital in markets as indicated by market prices instead of tradition.(Austere 1966) Price is the main co-ordinating method rather than the command and control mechanisms and upholds the fact that,capitalists systems are differentiated among each other depending on the level and nature of governmental effectiveness and participation in their market. Capitalism is more of an indirect governance system,whereby private players in the business field are motivated to own and use property for individual gain subject to the laws and regulations that have been put in place .In capitalism, people are free to work for a pay,capital earns return for free and furthemore, labor and capital, in different types of business, are free to get in and quit.It heavily relies on pricing method to bring into equilibrium the supply and demand in the market.Depends on the profit margin to provide more chances and resources to the competing suppliers and relies on authority, for instance the government, to set the laws and regulations so as to include all the necessary societal uses and benefits. Capitalism appreciates the use of technology.High level technology results to efficiency and high productivity in the market.It is also economical, resulting to wide profit margins of which is the main aim for...

Words: 726 - Pages: 3

Free Essay

Capitalism

...Nowadays our society has a huge interest in American culture, the culture of progress, money and Capitalism. American culture, and western culture in general, may be characterized as the culture of Capitalism, or more specifically consumer Capitalism, and American society may be characterized as the society of perpetual growth. The following discussion treats exactly the topic of this thesis. The first part deals with Capitalism and the second one with consumerism. For most of us, American culture can’t be imagined without Capitalism, and it seems we got here on a way as determined as that of a tossed baseball. We are taught and come to believe that the head of the American economy is capitalist. It’s time to break out of that way of thinking. Let’s briefly think of the history of American Capitalism, only to get us out of this habit of thinking. When did American Capitalism begin? It is easy to forget that capitalism was born not so long ago, in the 19th century, when the Industrial Revolution took place, and entrepreneurs were creating new industries and wealth. In other words, capitalism came to be a “big thing” once it was already there. Capitalism effects people and created a consumerist society. Consumerist societies live by the influence of advertisements, and often buy things they do not need, and in most cases, they cannot afford it. This, in turn, leads to greater economic inequality, consumerists have a feeling of unfulfilled due to spending a lot of money yet having...

Words: 325 - Pages: 2

Premium Essay

Capitalism

...Capitalism Ralph Waldo Emerson, an American essayist once stated, “doing well is the result of doing good. That’s what capitalism is all about.” (Brainyqoute, 2013). Capitalism can be defined as an economic and political system based around property ownership and private industry. It is a different form of government where the system is based upon individual rights. The key component of capitalism runs off competition, all markets are open with little or no government directive. This form of government has a tremendous effect on healthcare in that Capitalism is based on demand and supply and when dealing with healthcare the demand and supply are disconnected. Capitalism is defined as a free enterprise system. It is essentially a competition between markets as well as unregulated supply and demand. Each individual is permitted to sell whatever product at whatever price as long as the market can sustain it. Decisions about products are made solely on the need or demand. If there is no demand then there will be no profit, if the demand is high then there will be a profit; however, if the demand is too high, there will not be enough suppliers. Nearly every nation has a different economy which means capitalism will operate differently. The future for healthcare holds many negative and positive factors. It will be positive in that Capitalism will encourage health care providers to be efficient by concentrating on the things which are on demand rather than those that are not. Capitalism...

Words: 459 - Pages: 2

Premium Essay

Capitalism

...Due to the limited resources and unlimited human wants, whole world faces problem of scarcity. Therefore, capitalism is needed to solve these production decision such as what and how to produce the goods and services and distribution decision such as for whom to produce the goods and services. Capitalism is an economic system in which the major portion of production and distribution is in private hands, operating under what is termed a profit or market system. In the country which works on capitalism system, the production and distribution decisions are made by private individuals who are free to pursue their self-interest and their decisions are coordinated and communicated through price signals which also means by profit motive in the market. I believe that the morality of capitalism is debatable, whether the capitalism is moral or immoral have to view it from different sides of perspective. Utilitarianism said that an action is judged as right, good, or wrong on the basis of its consequences. It emphasizes that greatest good for the greatest number of people. In other words, the goods have to be maximized for everyone affected by the decision (Weiss J.W., 2008). When all the costs are added and compared with the results, if the benefits outweigh the costs, then the action may be considered ethical. In a capitalist economic system, individuals have natural rights to property. They can possess, use and dispose the means of production or distribution such as equipment, machines...

Words: 1390 - Pages: 6

Premium Essay

Capitalism

...Answer: Capitalism is an economic system, in which prices of the products are decided by the market and government does play significant role in the regulation of market. If we look back into history then we will found that Capitalism has always been remaining subject of criticism from many perspectives. The concept of Capitalism was first criticized by Marxists. They present various lines of argument claiming that capitalism is a contradiction-laden system characterized by persistent crises that have an inclination towards mounting severity. Critiques of capitalism argued that this tendency of the system to unravel combined with a socialization process that links people in an international market, produce the objective conditions for revolutionary change. The three Marxist critiques of capitalism were Karl Marx, Weber and Vladimir Ilyich Lenin. Marxists describe capital as "a social, economic relation" among people. In brief, we can say that they seek to abolish capital. According to the Karl Marx, capitalism is a progressive chronological stage that would ultimately stagnate due to internal contradictions and be followed by socialism. In Karl Marx's view; working class will affect adversely due to dynamic of capital. This will lead to the social conditions for a revolution. Capitalism promotes Private ownership. This means that the people having more money will have control over the production and distribution. This type of economic structure will create non-owning classes on...

Words: 562 - Pages: 3

Premium Essay

Capitalism

...Capitalism Quiz Essay What is capitalism? “Capitalism is an economic system in which private people, not the government, own and run companies.” Industrial capitalism refers to an economic and social system where trade, industry, and capital are privately controlled and operated for a profit. In this system income, production, distribution, investments pricing and supply of goods, and services are determined by private decisions. In a capitalistic state, property is privately owned and this is protected by the law of government. Companies compete with other companies for business. They decide what products they want to produce, how much they should cost and where to sell them. Companies do all these things in order to make products for their owners. The upscale of Capitalism is that it promotes economic growth by providing an open competition in the business market. It gives a rise to where the consumers regulate the market. Consumers are happy in a capitalist economy. For example, the supply and demand aspect is that when someone purchases property, and waits to sell the property to gain more money, demand something at a low price and supply it at a high price. A person works so that they are able to supply the needs for their household; they purchase these goods from the income they have earned. However, some households may have more income than others. Sometimes only one member of a household has a job, at other times it may be a two person household that goes to work...

Words: 522 - Pages: 3

Premium Essay

Capitalism

...Miguel Beatrice Capitalism is an economic system in which private individuals and business firms carry out production and exchange of goods and services through complex transactions involved in prices and markets. By extension called capitalist higher social class of this economic system ("bourgeoisie"), or to the common form would the individual interests of capital owners in both companies, shareholders and patterns, also called capitalism entire social and political order (law, idiosyncrasies, etc..) that orbits the system while structurally determines the possibilities of its content. Capitalism is based ideologically in an economy in which the market prevails, it is usually given, although there are important exceptions in addition to the controversy over what should be called free market or free enterprise. In it are carried out economic transactions between individuals, companies and organizations that provide products and that demand. The market, through the laws of supply and demand regulates prices under which goods are exchanged (goods and services), allowing the allocation of resources and the distribution of wealth among individuals. Freedom of enterprise proposes that all companies are free to obtain economic resources and transform them into a new commodity or service to be offered in the market that they have. In turn, they are free to choose the business that wish to develop and when to enter or exit from it. Freedom of choice applies to businesses, workers...

Words: 836 - Pages: 4

Free Essay

Capitalism

...Capitalism acts to constrain the forces of production. The notion of free and competitive market penalizes inefficiency and redistributes the surplus to the more efficient enterprises. Adam Smith’s idea of invisible hand promotes rivalries. Therefore the majority of petty owners is pushed out of the market and forced to sell labor power. The surplus value is derived from exploiting these workers. The rate of exploitation is surplus value divided by the labor value. Laborers produce a use value but get paid only for their labor value. The left-over surplus value becomes profit for the capitalist. This wealth can be use for investment, mechanization, research development, management and etc. Industrial enterprises spend money on capital and labor to produce a product. Rate of profit is calculated from surplus value divided by capital and labor cost. Therefore the rate has an inverse relationship with labor and capital cost. As they fall, rate of profit rise. The average cost is total spent divided by output. By mechanizing, it allows companies to produce more resulting in cheaper price per unit For example, say three companies produce the same amount of goods using identical labor and capital cost structure. When one company mechanizes, it can produce more goods by only increasing capital and not labor cost. It can also produce more merchandise with same amount of capital and labor. These two scenarios are both forms of increase efficiency. They also are forms of labor exploitation...

Words: 880 - Pages: 4

Premium Essay

Capitalism

...1. the basic tenets of capitalism are private property, freedom of enterprise/choice, self interest, markets and prices, limited government. for three of the above describe how they make a capitalist system work (10 points) the entire idea of a capitalist system is one that’s trade, industry, wealth, and other economic aspects are almost purely controlled by private individuals and business/company owners (not the government), for a profit from their goods/services. private property consists of things like land and capital. it is owned by individual companies and people, it is not owned by the government. the idea of private property encourages capitalism and promotes economic growth. private property rights and contracts are what allow the individuals and companies to get hold of the property as well as use it, manage it, and do away with it. property rights also cover intellectual property, ideas, with things like patents. without this land and capital you would be missing half of the factors of production which are important to capitalism. without private property, there would be no competition amongst companies and businesses, and competition is a major component of a capitalist system. even though self interested people are often thought of as greedy, self interest is a huge part of capitalism and is also essential in achieving economic growth. self interest is a tenet of capitalism because it moves the market system, a key component of capitalism. business and company owners...

Words: 1066 - Pages: 5

Premium Essay

Capitalism

...Immanuel Wallerstein This presentation is based on the theory of Immanuel Wallerstein as presented in books listed in the bibliography. A summary of this and other macro-social theories can be found in Macrosociology: Four Modern Theorists, by Frank W. Elwell. Marx’s legacy in social theory does not lie in his predictions of future utopias but rather in his analyses of the workings and contradictions of capitalism. Within contemporary sociology this tradition is very much alive in world-systems analysis, a perspective developed by Immanuel Wallerstein in the 1970s. According to Wallerstein, the modern nation state exists within a broad economic, political, and legal framework which he calls a “worldsystem.” Just as individual behavior cannot be understood without reference the sociocultural system in which they are members, individual societies or nation states cannot be understood without reference to the world-system in which they are embeded. Modern nation states are all part of the worldsystem of capitalism, and it is this worldsystem that Wallerstein seeks to understand. Wallerstein believes that there are only three basic types of social systems. The first he terms as “mini-systems,” these are the small, homogenous societies studied by anthropologists. Hunting and gathering, pastoral, and simple horticultural societies are relatively self-contained economic units, producing all goods and services within the sociocultural system itself. The second...

Words: 1136 - Pages: 5

Premium Essay

Capitalism Is Wrong With Capitalism

...produce? How much should we produce? And who is making those decisions. Capitalism is the economic system agreed upon in the United States of America. In the recent discussions of the efficacity of...

Words: 1756 - Pages: 8

Free Essay

Capitalism

...Capitalism can be defined ideally as an economic system in which the major portion of production and distribution is in private hands, operating under what is termed a “profit” or “market” system. Socialism is an economic system characterized by public ownership of property and a planned economy. Capital, as an economic concept, is closely related to private property. When traditional restraints are removed from the sale of goods and from wages and when all individuals have equal access to raw materials and markets the doctrine of laissez faire, from the French meaning “to let people do as they choose”. Oligopolies—a concentration of property and resources, and thus economic power, in the hands of a few. Corporation—an artificial being, Invisible, intangible, and existing only in the contemplation of law. Limited liability is a key feature of the modern corporation. Consumer sovereignty: the idea that consumers should and do control the market through their purchases. Dependence effect: as a society becomes increasingly affluent, wants are increasingly created by the process by which they are satisfied. Moral vegetarians are people who reject the eating of meat on moral grounds. 2 In my opinion, Wal-Mart is an example of a morally bad corporation. There are three reasons to improve that: (1) Unfair competition. Our textbook describe it like this: “Some critics of capitalism maintain that capitalism breeds oligopolies that eliminate competition and concentrate...

Words: 1707 - Pages: 7