Free Essay

Sosyal Bilimlerde AraşTıRma YöNtemleri: Sorunlar Ve çöZüMler

In:

Submitted By Rhmoon77
Words 6247
Pages 25
Anadolu Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi

Anadolu University
Journal of Social Sciences

Davetli Yazı / Invited Paper
Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntemleri: Sorunlar ve Çözümler
Research Metods in Social Sciences: Problems and Solutions
Prof. Dr. İrfan Erdoğan
Bu yazıda ortaya konulanlar asla bir şeyleri eleştirme olarak veya negatifi vurgulama olarak nitelenmesin; bu yazı “bir şeylerin ne olduğunu” anlama üzerine inşa edilmiştir; bir şeylerin kötülenmesi değil. Fenomenin ne olduğunu anlama, onun taşıdığı ve taşımadığı özellikleri ilişkisel varlığı içinde ele alarak bilmeye çalışmadır.
Yazımızda öncelikle en temel bilgiler ve en ciddi sorunlar üzerinde durulacak ve ardından, genel olarak bir araştırmanın (makalenin veya tezin) tasarımı, uygulaması, analizi ve sonuçlandırılmasının çizgisel sürecinin izlendiği temel sıraya göre;
• başlık
• ele alınan konunun gerekçelendirilmesi (giriş)
• konuyla ilgili datanın/enformasyonun/bilginin toplanması ve analizi (yöntem)
• analizden geçerek bulguların ve sonuçların
(gerekiyorsa önerilerin) sunulması ile ilgili yaygın sorunlar ve çözümlere değinilecektir.
Çözümler sorunların nedenleriyle bağıntılıdır, dolayısıyla giderilmesi de bu nedenlerin bir şekilde ortadan kaldırılmasıyla, etkisiz duruma düşürülmesiyle veya etkisinin en düşük seviyeye getirilmesiyle sağlanabilir.

Temel Bilgiler

Sosyal bilimlerde araştırma yöntemi, incelemek için ele alınan bir konuda, yapılan bir tasarımda “neyin nasıl yapılacağı, uygulanacağı ve analiz edileceği” ile ilgilidir. Dolayısıyla yöntem, araştırma tasarımının zorunlu ve bütünleşik bir parçasıdır. Bu nedenle, yöntemi yeterince anlayabilmek hem yöntemin hem de araştırma tasarımının nasıl yapılmasını bilmeyi gerektirir. Yöntem, tasarım inşasından bağımsız olarak yeterince anlaşılamaz.

Yöntem (metod), yöntem bilim (metodoloji) değildir.
Ampirik makalelerin ve tezlerin bazılarında “yöntem” yerine metodoloji” başlığı kullanılmaktadır ki bu yanlıştır. Metodoloji en temel anlamıyla, bir araştırmanın nasıl yapıldığının ve yapılması gerektiğinin teorisi ve analizidir.
Gerekçeli
Problem
Formülü

Veri toplama, analiz ve değerlendirme süreçleri

Analiz, sentez
Sonuç
öneriler

Yöntem/Metod
Metodolojik

yapı

Şekil 1. Yöntem/Metod ve Metodoloji/Yöntembilim Bağı

Epistemolojik bağlamda, bir araştırmada kuramsal gerekçeyle kurulan çerçeve ve bu kuramsal çerçeveye bağlı olarak inşa edilen tasarımın tümü, o araştırmanın metodolojik yapısını ve yaklaşımı anlatır. Bu nedenle, Yöntem/metod bir araştırma inşasının sadece
“neyin nasıl yapıldığı” aşamasıyla ilgilidir. Bir araştırmanın bütünü bir metodolojik yapı oluşturur. Metodoloji ise araştırmanın tümünü anlamayla/incelemeyle
(araştırmanın inşasıyla, metodolojik yapısıyla) ilgilidir.

Temel Sorunlar ve Çözümler

Bir konuda/sorunda bilimsel bir araştırma yapılabilmesi için belli koşulların karşılanması gerekir. Bu koşulları;
• araştırma yapmak için gerekli koşullar ve
• araştırmayı yapabilmek için gerekli koşullar olarak gruplandırabiliriz. Araştırmaya ilgili sorunlar ve dolayısıyla çözümler de bu iki temel koşul grubuyla ilgilidir.

Prof. Dr. İrfan Erdoğan, Atılım Üniversitesi

sbd.anadolu.edu.tr

1

Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntemleri: Sorunlar ve Çözümler

Araştırma Yapmak İçin Gerekli Koşullar

Bu tür koşullar “araştırma gereği” ile ilgili koşullardır:
Öncelikle “bu konuda/sorunda araştırma yapılmalı mı?” sorusuna cevap aranmalıdır.
i) Bir Konuda/Sorunda Araştırma İçin Gereksinimin Olması
Araştırmanın varlığı;
• araştırma için bir gereksinimin çıkmasına,
• bu gereksinimi hissedenlerin gereksinimi gidermek için araştırma gerektiğine inanmasına ve bu yönde çaba göstermesine veya çaba gösterenleri, en azından “değer verme” bağlamında desteklemesini gerektirir.
Araştırmalar, seçilen konu/sorun dâhil çeşitli biçimlerde gruplandırılabilir. Bu gruplandırma; bilimsel/akademik araştırma ve yönetsel/yönetimsel araştırmadır.
Bilimsel araştırma kendi kafamızı kurcalayan, sezdiğimiz, hissettiğimiz, merak ettiğimiz, araştırılması gerektiğini düşündüğümüz veya düşündürüldüğümüz bir “araştırma konusu/sorunu” ile başlar. Bu tür araştırmayla ilgili konuya/soruna bir gereksinim duyulması ve bu gereksinime bilimsel gerekçe getirmemiz gerekir. Hissedilen veya hissettirilen bir gereksinim yoksa zaten araştırma yapma da düşünülemez.
Araştırmaya gereksinim, araştırmacının örgütlü yaşam sürecinde ortaya çıkıyorsa, ilk ve temel gerekçe de bu gereksinime bağlı olarak oluşur. Ama araştırma gereksinimi “tez için araştırma yapmak” gibi zorunluluklardan doğuyorsa, bu tür durumda, araştırmacının ilgili olduğu alanda konu/sorun bulması ve gerekçelendirmesi gerekir.
Yönetimsel araştırma kurumsal veya şirketsel yapıların sorunlarını belirleme veya var olan sorunlarını çözmeye yönelik araştırmalardır. Bu tür araştırma araştırmacının konu/sorun düşünüp bir proje ile şirkete veya kuruma başvurmasıyla başlar veya kurumun veya şirketin araştırmacıdan bir konuda/sorunda araştırma talebiyle başlatılır. Bu tür araştırmaya bilimsel gerekçe getirmeye gerek yoktur, çünkü gerekçe zaten ortadadır: Şirkete veya kuruma bir şekilde araştırma ile fayda sağlamak ve bunun sonucunda da para kazanmaktır veya bilim ve araştırma öznel amaçlar için araç olarak kullanılmaktadır.
Araştırmalarda, konunun/sorunun seçilmesi sadece gerekli başlangıçlardan biridir. Ne yazık ki ülkemizde, keyfi olarak, kendi isteğimize veya birilerinin isteğine
2

bağlı olarak tez ve araştırma konusu seçilmekte araştırma yapılmaktadır. Bu araştırma için yeterli koşul değildir. “Ancak “isteyen birileri” kendi kurumsal veya ilişkisel sorunlarını çözmek için bilimi ve araştırmayı araç olarak kullanmak istiyorsa, bu sadece
“isteyen birileri için” yeterli koşuldur. ii) Belirsizliğin Olması
Gereksinim, belirsizlik yoksa bilinen yollardan biri kullanılarak giderilir. Dolayısıyla, araştırma için gereksinimin yanında, bu gereksinimle ilgili veya giderilmesiyle ilgili belirsizliğin olması gerekir. Bilimsel araştırma belirsizlik üzerine inşa edilir. Keyfi olarak,
“ben etki araştırması yapacağım” veya “söylem analizi yapacağım” demekle veya “X kuramına göre bir konu seç” diye size akıl veren birinin isteğine göre değil.
Üniversitelerde birilerinin isteğine ve süregetirilen tez yazma ve araştırma yapma kültürel pratiklerine göre araştırma yapma egemen tarz olarak sürmektedir. Bu da kaçınılmaz olarak bazı ciddi sorunların sürekli yeniden üretilmesini beraberinde getirmektedir.
Bu duruma çözüm ancak “kendisine yapılanı başkasına yapmama” ve “yanlışları sürdürmeme” anlayışıyla gelen iş pratiğiyle olabilir. iii) Belirsizliğe Var Olan Bilgi Birikiminin Yanıt
Vermemesi
Belirsizliği araştırmacı olarak siz hissedebilirsiniz; fakat bu hissetme veya düşünme araştırma yapmayı zorunlu kılmaz. Hissedilen veya düşünülen konudaki/sorundaki belirsizlikle ilgili olarak var olan bilgiye başvurmanız gerekir. Eğer var olan bilgi birikimi belirsizliğe yeterince yanıt veriyorsa, artık araştırmaya gerek kalmaz. Dolayısıyla, bir konuda/sorunda araştırma yapabilmek için var olan bilgi birikiminde de bu “belirsizliğin” bir şekilde devam etmesi gerekir.
Var olan bilginin belirsizliğe yanıt vermemesi çeşitli kapsamda olabilir:
• Konu/sorun hiç incelenmemiştir. O zaman keşif ve betimleyici tasarım gereği ortaya çıkar.
Bu, tarihsel bir betimleme tasarımı olacağı gibi belli bir zamandaki durumun keşfi veya betimlemesi olabilir. Bir uyarı: Hiç işlenmemesi “anlamsız olması” nedeniyle olabilir. Dolayısıyla, anlamsızlık araştırma gereksinimini ortadan kaldırır.
• Konu/sorun sadece tanımlama ve betimleme seviyesinde kalmış olabilir: Bu koşulda, ya tanımlama ve betimlemeyi soruşturan veya ona

Cilt/Vol.: 13 - Sayı/No: 1 (1-12)

ekleme yapan araştırma yapılır ya da araştırma bir seviye yukarıya taşınarak gruplandırma, grup içi veya gruplar arası ilişkilendirme veya değişkenler arası ilişki analizi yapan bir tasarım hazırlanır.
• Konu/sorun ilişkisel seviyeye kadar işlenmiş olabilir. Bu durumda ya var olan bilgiye ekleme gerekçelendirilerek ilişki tasarımı yapılır ya da nedensellik tasarımı.
• Konu/sorun nedensellik bağı seviyesine kadar incelenmiş olabilir. Bu durumda eksiklikler vurgulanarak bu eksiklikleri giderme amacıyla nedensellik tasarımı yapılabilir.
• Konu/sorun nedensellik ve öngörme seviyesine kadar gelen biçimde binlerce ve hatta milyonlarca araştırmayla işlenmişlik olabilir. Bu durumda, örneğin, artık betimleyici bir araştırma yapamazsınız (“etki, etik veya ikna nedir” sorusuna yanıt arayan tasarım yapamazsınız; bir tasarımı etik, ikna ve etki tanımlarıyla dolduramazsınız;
“etik prensipleri” ve “ikna yolları” ilkelerini sıralayamayız, çünkü bu var olan bilginin tekrarı olur, çünkü tarihsel olarak birikmiş bilgi tanımlama ve betimlemenin çok ötesine geçmiş durumdadır. Aynı şey ilişki analizi gerektiren veya nedensellik bağı kuran araştırmalar için de geçerlidir. İletişim alanı böyledir. Bu alanda her seviyede milyonlarca araştırma vardır.
O zaman, araştırmamızı nasıl gerekçelendireceğiz ve bu araştırmanın gerekli olduğunu nasıl bileceğiz ve savunacağız? Çözüm yollarından birincisi, Türkiye’de olduğu gibi;
- birikmiş bilgiyi umursamadan araştırmayı yapabilirsiniz,
- daha önce yapılanları yok sayarak, kırk yıldır aynı kitapta aynı şeyleri sunarken, birden bire birinin Türkiye’deki halkla ilişkiler tarihini
Orta Asya’daki eski zamanlardan başlattığını hem “yanlış-okursunuz” hme de bu yapıtı yok sayarak “Osmanlılarda halkla ilişkilerin olduğunu “ilk kez sizin keşfettiğinizi” yazarsınız,
- veya yerel medyada bilim gazeteciliği ile ilgili
Koloğlu, Erdoğan ve başkalarının yaptığı araştırmaları görmezlikten gelerek “yerel medyada bilim gazeteciliği ile ilgili bu konuyu ilk kez ben işliyorum” dersiniz.

Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi

Bunların hepsi yanlıştır ve akademik ahlaksızlıktır
(etik yoksunluğudur).
Alternatif çözüm yolu ise, var olan bilgiyi epistemolojik ve yöntembilimsel bağlamda değerlendirmek ve bu değerlendirme yoluyla araştırmayı gerekçelendirmektir. Bu değerlendirmelerle gelen gerekçeler şunlar olabilir: - Konu/sorun sadece belli ülkelerde, kültürlerde veya ilişki yapılarında incelenmiş olabilir;
- Konu/sorun kültürel, etnik veya coğrafik görecelik yanında, zaman bağlı da olabilir;
- Konu/sorun biyolojik/fizyolojik yapıya göre değişebilir. - Konu/sorunda kuramsal gerekçelendirme çok yanlı, geçersiz veya yetersiz olabilir. Dolayısıyla, gerekçe, kuramsal bağlamda inşa edilir.
- Konu/sorunun ele alınışında kullanılan yöntemlerle (nüfusla, örneklemle, veri toplamayla, değerlendirmeyle, analizle) ilgili eksiklikler, yetersizlikler, yanlılık ve yanlışlıklar olduğu gerekçesiyle araştırma yapılabilir. iv) Konunun/Sorunun Anlamlı Olması
Bir sineğin neden vızıldadığı bilinmeyebilir, dolayısıyla bu bağlamda bir belirsizlik vardır. Ama sosyal bilimle uğraşanın bu belirsizliği ortadan kaldırmak için araştırma yapması için toplumsal önceliklerde sineğin vızıltısıyla insan ve yaşamı arasında araştırmaya değer bir bağ kurması gerekir. Her konu/sorun araştırma için seçilebilir, yeter ki bu konu sosyal, ekonomik, siyasal, kültürel veya insan ve yaşamıyla ilgili herhangi bir bağlamda anlamlı olsun. Anlamlılık konusu ne yazık ki güç ve çıkar ilişkileriyle gelen kontrol mekanizmalarının dışında değildir. Bu nedenle
“anlamlı ve anlamsız olanı” çoğu kez belirleyen, güç yapılarına ve ilişkilerine olan işlevselliktir. Diğer bir deyimle, anlamlılık ve anlamsızlık güç yapıları ve bu yapılardaki çıkar ilişkileri içinde oluşmakta ve gücün çıkarına uygun bir şekilde belirlenmektedir. Örneğin;
Fenerbahçe formasının üzerindeki renklerinde ve şekillerinde “derin anlamlar” çıkaran bir araştırma anlamlı olarak nitelenirken, Fenerbahçe’yi bir şirket olarak ele alan ve sporu izleyenleri de bu şirketin “taraftar ve taraftar olmayan müşterileri” olarak niteleyen ve bu şirket-müşteri ilişkisindeki biliş ve davranış yönetimini ve bunun toplum yönetimindeki sbd.anadolu.edu.tr 3

Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntemleri: Sorunlar ve Çözümler

işlevlerini inceleyen bir araştırma anlamsız veya geçersiz olarak nitelenir. Dolayısıyla, örneğin, sorunları izleyici bireylere indirgeyen holiganlık ve şiddet bol bol işlenirken, futbolun tarihsel olarak süregetirilen
“ekmek ve sirk politikalarının” gözde aracı olduğu işlenmez; futbolla işlenen ayrımcılık, böl ve birbirine düşür, düşmanlık, ırkçılık, sadece iyiler kazanır, hayat bir yarıştır ve çaba göstermeyen kaybeder ve sorumlusu kendisidir gibi bilişler ve sonuçlar ve bunların sonuçları üzerinde durulmaz.
Kızılırmağın suyunun “su arıtma tesisleriyle” arındırılmasını “etkili sorun çözümü” olarak ele alan bir araştırma anlamlı yapılırken, Kızılırmağın kirletilmesini ve kirletilmesiyle gelen sorunların çözümünü
Kızılırmağı kirleten “iş yapış biçimini değiştirme” üzerine eğilen bir araştırmaya kimse sıcak bakmaz.
Bir şirketin veya devlet kurumunun “etkili iletişimi” veya “iletişim sorunları” veya izleyicilerin/tüketicilerin tutumları, görüşleri ve tercihleri üzerine çalışan bir sürü tez bulunurken, örneğin Yeşilay’a herhangi bir şekilde faydalı olacak bir “etki, sorun veya çözüm” tezine rastlamayız. Halkla ilişkiler, reklamlar, kampanyalar ve araştırmalar sigara şirketlerini hedef almaz, tüketici bireyleri hedef alır.

tamda mümkündür. Tükenmişlik ve farklı ilgiler gibi birçok nedenlerle, öğretme kaygısı olmayan herhangi bir üniversite ortamında, öğretmek isteyen birisi bile, sadece öğretim üyelerinin “gözüne battığı” ve “düzene uymadığı” için çeşitli yollarla engellenmez, aynı zamanda aynı ortamın ürünü olan ve öğrenmek gibi bir kaygısı olmayan öğrenci kitlesinin karşısında ilerleyemez, geriler.
Kuram ve araştırma bilgisinin olması için, bu bilgiyi yeterince sağlayacak derslerin olması gerekir. Kuram ve araştırma bilgisinin olması için, derslerin olması yeterli değil, bu derslerde kuram ve araştırmanın öğretilmesi ve öğrenilmesi gerekir. Araştırma tasarımı öğrenmeden/bilmeden araştırmalar yapıp profesörlüğe kadar yükselenlerin yaygın olduğu bir ortamda, ne yazık ki ne araştırma dersleri doğru dürüst öğretilir ve öğrenilir ne de öğrenciler araştırma tasarımı dersi almak gibi bir gereksinimle kendilerini “öğrenme yönünde” hazırlarlar. Birilerinin birilerinden örnek alarak yaptığı bir tezi örnek alarak akademik alanda sürdürülen bir kopyalama, yapıştırma ve yanlışlıkları yeniden üretme kültürü sürdürülür. Sürdürülür, çünkü özellikle önemli olan not almak, diploma almak, kıdem atlamayı gerektiren “bilme biçimidir”, “bilimsel bilme biçimi” değildir. ii) Araştırma Yapabilme Koşulları

Araştırma gereksinimini herkes hissedebilir, ama herkes bilimsel araştırma yapamaz, çünkü bilimsel araştırma, araştırma tasarımı, uygulaması, analiz ve sentez bilgisi gerektirir. Bir makalenin veya tezin bilimsel araştırma karakterine sahip olması, onu birilerinin makale veya tez olarak nitelemesine bağlı değildir; makalenin veya tezin metodolojik bağlamda “araştırma karakterine” sahip olmasına bağlıdır. “metodolojik bağlamda araştırma karakterine sahip olma da araştırmayı yapanın “araştırma yapabilme” bilgisine sahip olmasına ve bu bilgiyi kullanabilmesine bağlıdır. Araştırma yapabilme koşulları araştırmacının bilgisi yanında, araştırmayı yapabilecek destekleyici düşünsel, yasal, ilişkisel ve maddi ortamın olmasını da gerektirir. Bu koşulların önde gelenlerine özlüce bakalım:
i) Kuram ve Tasarım Bilgisinin Olması
Bu bağlamda birinci sorumlu, bu bilgiyi vermesi gereken üniversite öğretim üyeleridir. Bir onlar kadar sorumlu olan da öğrencidir. Öğrenme ancak öğretmek isteyenin ve öğrenmek isteyenin olduğu bir or4

Bilimsel Araştırmaya Akademisyenlerin
Gereksinim Duyması ve Bu Gereksinim
Doğrultusunda Hareket Etmesi
Bu koşul da toplumda ve üniversitede “bilmeye” ve
“bilme için araştırmaya” değer veren bir ortam olmasını gerektirir. Ne yazık ki “kısa yoldan köşe dönmecilik” ve “işini/çıkarını ilişkilerden geçerek sağlama” gibi egemen iş kültürü ortamında, bu tür değerler oluşmamakta, bu tür değerleri taşıyanlar da çoğunlukla dışlanmaktadır. Bunun sonuçlarından önde gelenleri arasında, bu tür akademisyenlerin diğer ülkelerde çalışmaları, küsmeleri ve kendilerini çekmeleri, enerjilerini araştırmaya yönlendirme yerine kendini korumaya harcamaları ve kısa zamanda tükenmeleridir. iii) Bilimsel Araştırmaya Üniversitelerin Gereksinim Duyması ve Desteklemesi
Bu destekleme giderek üniversitelerde ve fakültelerde kurulan araştırma birimleriyle hızla artmaktadır. Fakat yanıtlanması gereken soruların başında gelen şu sorudur: Sosyal bilimlerde yapılan hangi araştırmanın sosyal fayda bağlamında bir çıktısı/sonucu olmuştur?

Cilt/Vol.: 13 - Sayı/No: 1 (1-12)

Artışın nedeni, ne yazık ki “bilime, bilmeye veya sosyal faydaya” katkı gibi gereksinimlere dayanmamaktadır. Çoğunlukla ayrılan kaynakları paylaşmaya veya bir bürokratik veya süreçsel koşulu karşılamaya dayanmaktadır. Özlüce, araştırma gereksiniminin elbette desteklenmesi gerekir; ama gereksinim destek nedeniyle oluştuğunda, araştırmanın amacı ve gerisindeki gereksinim “para kazanma” olur. Elbette, bir akademisyenin de geçinebilmesi, yazabilmesi ve araştırma yapabilmesi için para kazanması gerekir. Dolayısıyla para yaşamı sürdürebilmek için bir araçtır.
Para kazanmak için üniversite öğretim üyesi olmak, para kazanmak için araştırma yapmak ve para kazanmak için yaşamak, akademisyenliğin, araştırma yapmanın ve yaşamın anlamını ve varlığını ticari bir ilişkinin anlamına ve varlığına değişmek demektir. Akademisyenliği para kazanmak için bir araç ve üniversiteyi “üzümü yenilecek bir bağ” olarak kullanmak, bilimin ve bilmenin geri plana itildiği ve daha kötüsü bilimin ve bilmenin bireysel çıkarlara göre biçimlendiğini gösterir. Bu tür biçimlenmiş bir ortam aslında, ne denli özgürlükten, haklardan ve demokrasiden bahsetse de, bilme ve bilimsel özgürlüğün düşmanıdır ve bu düşmanlığı, bilimsel özgürlüğe de sahiplik taslayarak, besler ve yaygınlaştırır. Dolayısıyla, üniversitelerin araştırma gereksiniminin oluşması, gelişmesi ve araştırmaları desteklenmesi önemlidir. Fakat bir o kadar önemli olan, bu oluşumun, gelişimin ve desteğin ve kullanılan ilişkisel ortamın doğasıdır. iv) Bilimsel araştırmaya şirketlerin ve kurumların gereksinim duyması ve desteklemesi
Türkiye bağlamında, bu tür gereksinim de ekonomik, kültürel ve siyasal pazarlarda artan rekabet, dış etkiler ve dışı taklit gibi nedenlerle giderek yaygınlaşmaktadır. Bu tür destekler özellikle Amerika kaynaklı şirketler ve kuruluşların soğuk savaşla yoğunlaşan propaganda ve kontrol çabalarının bir parçası olarak uzun zamandan beri vardır. Buna son yıllarda diğer uluslararası, bölgesel ve ulusal kuruluşların desteği ve araştırma yapılanmaları eklenmiştir. Bu durum, özellikle bilgi üretimini kontrol yollarından biri olan ve bir zamanlar beyin göçüyle sağlanan ilişki biçiminin küreselleşmesini de getirmiştir: En yerel bir yerde üretilen bilimsel ve faydalı bilgi bile “araştırma fonları ve destekleri” yoluyla uluslar arası egemen güçlerin kontrolü şemsiyeleri altına sokulmaktadır. Yukarıda, üniversitelerin araştırmayı desteklemesiyle ilgili tüm belirttiklerim, şirketlerin ve kurumların desteklemesi konusunda da geçerlidir. Bu durum, bir zamanlar
Avrupa’da kilisenin kontrolünde olan bilgi üretimi,

Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi

dağıtımı ve tüketiminin, şimdi şirketler, üniversite, araştırma destek kuruluşları ve devlet işbirliğinde küreselleşen endüstriyel yapıların kontrolüne geçtiğine işaret etmektedir. Nasıl ki endüstriyel yapılar ürün üretiminin doğasını belirliyorlarsa, bilginin (ve işlevsel cehaletin) üretiminin ve dağıtımının doğası da hem endüstriyel yapıların kendi araştırma merkezlerinde hem de endüstriyel yapıların çıkarı için üniversitelerde yapılmaya doğru hızla ilerlemektedir. Roma kilisesinin, tanrıdan geçerek Hıristiyan âleminin düşünsel kontrolünü zamanın egemen güçleri için yaptığını, günümüzde, giderek artan bir şekilde üniversiteler hem bilgi hem de bilgiçlik-taslayan cehaleti üreterek yapmaktadır. Elbette, bunun bir diğer anlamı da, “dünyanın ve yaşamın merkezinde şirketin veya diskorsun/söylemin olmadığını” söyleyenlerin bastırıldığı, ama yapının engellenemez bir parçası olarak varlığını ve mücadelesini sürdürdüğüdür.

Makalelerdeki ve Tezlerdeki Yaygın
Sorunlar ve Çözümleri
Takip eden bölümde araştırmalarda yapılan yaygın hatalardan hareket ederek, bazen çözümü açık hatalar ve bazen de hatalara çözümler, bazen de her ikisi birlikte sunulmuştur.
Makale/Tez Başlığı: Yapılanı Yansıtma Sorunu
Bir makalenin/tezin başlığı kesinlikle “araştırmanın ne olduğunu” açıkça göstermelidir: Araştırmanın içeriğini yansıtmayan bir başlık geçersizdir. Başlıkta, eğer araştırma bir yöntemin veya kuramın metaanalizi değilse, asla yöntem veya kuram adı yazılmaz.
“X kuramı açısından Y araştırması” başlığı yanlıştır, çünkü sen X kuramının analizini yapmıyorsun, analizinde X kuramını kullanıyorsun. Başlıkta bir analiz biçimi ancak sen o analizi ele alıp inceliyorsan kullanılır. Dolayısıyla “X konusunda söylem analizi veya içerik analizi” diye başlık yanlıştır. Başlık araştırmada kullanılan kuramı veya analiz yöntemini içermez, araştırmanın teması/konusu hakkında bilgi verir.
Giriş: Gerekçelendirme Sorunu
Bir makalenin/tezin “Giriş” adı altındaki bölümü, onun bunun dediğini sıralayan ve birilerine teşekkür edilen bölüm değildir. Bazı üniversitelerin tez yönergelerinde bölüm olarak bile kabul edilmeyen “Giriş” araştırmanın üzerine inşa edildiği temeli oluşturur; o temel geçersiz ise, araştırma da geçersizdir. Girişte ele alınan konuda/sorunda var olan bilgi birikiminin irdelenmesiyle gelen bir araştırma tasarımı gerekçesi ve konusu/sorunu inşa edilir. Bu inşa ile araştırmasbd.anadolu.edu.tr

5

Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntemleri: Sorunlar ve Çözümler

nın gerekliliği, önemi ve anlamı kurulur; bu kuruluşla araştırmanın kuramsal çerçevesi ortaya çıkar.
Bu çerçeveyle sunulan gerekçeler okuyucuyu araştırmada somut olarak ne yapılacağına götürür. Böylece araştırma tasarımının temel yapısı tamamlanır. Bunu araştırma tasarımının “neyin nasıl yapılacağını” somut bir şekilde açıklayan yöntem bölümü takip eder.
Girişte “ne yapacağımız” gerekçelendirildiği için, asla nasıl yapacağımızla ilgili hiçbir anlatı olmaz. Bulgu sunulmaz. Sonuç cümleleriyle ele alınan konu açıklanmaz, çünkü o zaman araştırmaya gerek kalmaz.
Giriş alt-başlıksız veya gerekirse alt-başlıklar kullanarak inşa edilir. İnşanın sonunda, eğer tasarım niteliksel bir araştırma ise, somut olarak araştırmanın ne veya neler üzerinde duracağı, gerekçelerden hareket ederek açıklanır. Eğer tasarım nicel bir araştırmaysa, o zaman, ya ölçme gerektiren araştırma sorusu veya soruları ya da hipotez veya hipotezler üretilir: Araştırma sorusu veya hipotez, keyfi olarak sunulmaz, tam aksine girişte sunulan gerekçelerden hareket ederek “çıkartılır”. Bir nitel konuyu belirledikten veya bir hipotez ortaya attıktan sonra, artık ne yapılacağının çerçevesi çizilmiş ve ne yapılacağı kesinleşmiştir. Bu çerçeve dışında veri, bilgi ve enformasyon toplanmaz ve analiz edilmez; hipotezin dışında, hipotezle belirtilmeyen testler yapılmaz. Keyfi olarak değişkenler karşılaştırılmaz (ancak bulanık suda balık tutmak istiyorsan, bir şirket için pazarlama araştırması yapıyorsan, bunu yapabilirsin, çünkü amacın tüm olasılıkları test ederek, şirkete faydalı bilgi toplamaktır).
Giriş: Kuramsal Çerçeve Sorunu
Kuramsal çerçeve hem incelecek konuyu/sorunu tutarlı, sistemli ve en önemlisi geçerli bir şekilde gerekçelendirerek bir araştırmayı inşa etmek demektir hem de analizi ve sonuçlar çıkarmayı geçerli bir temele oturmak (veya oturtmaya çalışmak) demektir.
Girişle (ve sonuçlarla) ilgili bir gerekçelendirmeyi sistemli ve tutarlı bir şekilde sunmak sadece ve sadece içsel bir geçerliliğin olduğunun ölçüsü olabilir; gerekçenin ve sonuçlandırmanın tümünün geçerliliğinin ölçüsü olamaz. Ne demek istediğimi ve kuramsal çerçevenin anlamını, önemini ve yaygın sorunları madde madde açıklayalım. Bu açıklamalar ve sorunlar zaten kendi içlerinde açıkça çözümlerin de ne olduğunu göstermektedir:
• Kuramsal çerçeve kurabilmek, ilişkiler ve nedensellik bağları kurarak ve bunu var olan bilgiye dayandırarak ve bu dayandırmada var olan bilgiyi irdeleyerek bir anlatı inşa etmeyi
6

gerektirir. Bunun da yapılabilmesi öncelikle iki faktöre dayanır: Bu faktörler kuramın ve kuramsal inşanın ne olduğu hakkındaki bilgilerdir. Ancak; (i) Türkiye’de kuramsal inşa gibi bir derse rastlanmaz, (ii) kuram dersleri vardır, ama büyük çoğunlukla ya “iletişim fakülteleri kuramsal karakterdedir, pratikten yoksundur” diyen ideologlar veya bilgiçlik-taslayan cahilleştirilmişler tarafından verilir ya bazı kuramları savunanlar ve/veya ezberletenler tarafından verilir. Bu ve benzeri nedenlerle, tez ve araştırma inşasında (i) kuram ile pratik arasında “biri arttıkça diğeri azalan” (önemsizleşen) bir bağ kurarak kuramı gerçekle bağıntısız ilan edip bir kenara iten (böylece kendini rahatlatan), (ii) “kuramla ilgili herhangi bir açıklama sunmayan veya (iii) “X kuramına göre” bir şeyler yapan araştırma tasarımı olmayan yazı yığınıyla karşılaşırız.
• “Kuramsız sunum” sorunu ve özellikle kuramsal yaklaşımları ardı ardına sıralayıp anlatma sorunu oldukça yaygındır.
• Tarihsel bağlamı bilmeyen bir araştırmacı veya bildiğini sanan ama yanlış bilen birinin kuracağı kuramsal çerçevenin ve inşa edeceği bir araştırmanın güvenilir ve geçerli olma olasılığı çok azdır. Ben “hemen hemen tüm iletişim araçlarının düşünülmesinde, oluşturulmasında ve geliştirilmesinde olduğu gibi, internet de orduların, özellikle güçlü devletlerin ordularının savaş sorunlarına çözüm arayışına dayanır.
İnternetin sivil hayata da yaygınlaştırılmasıyla birlikte, savaşta ve barışta devletlerin, ticarette şirketlerin, biliş ve davranış yönetiminde eğitim ve siyasal sistem dâhil tüm örgütlü yapıların kontrol olanakları ve güçleri artmıştır.
Aynı zamanda, kontrol edememe korkusu da” dediğimde, bir profesörün “internetin oluşması ve gelişmesi Amerikan ordusuna ait değildir; internet tüm dünyaya aittir; demokratikleşmeyi ve katılımcı demokrasiyi getirir” diyerek kızıp salonu terk etmesi tarihin yanlış bilinmesini anlatır. Bu yanlış bilme de kaçınılmaz olarak, internetle ilgili bir araştırma inşası yapıldığında, sunulan “katılımcı demokrasi” getirdiği veya “bilgi toplumu oluşturduğu” gibi gerekçelerin ve kurulan kuramsal çerçevenin de yanlış ve geçersiz olma olasılığını büyük ölçüde artırır.

Cilt/Vol.: 13 - Sayı/No: 1 (1-12)

• Profesörün tepkisinde söylediği sözler, tarihin yanlış bilinmesiyle gelen ciddi inşa ve sonuç çıkartma sorunlarını beraberinde getirmez, aynı zamanda siyaset bilimi, sosyoloji, sosyalpsikoloji ile ilgili kavramların içeriğinin yanlış doldurulduğuna ve kullanıldığına da işaret eder. İnternetin demokratikleşme ve katılımcı demokrasi getirdiği üzerine dayanan bir araştırma tasarımı ve kuramsal çerçeve, kuramsal ön-kabul yanlış olduğu için, daha araştırmanın başında araştırmayı geçersiz yapar. İnternetle demokratikleşme ve katılımcı demokrasi arasında, eğitimle yoksulluk arasında, çevre bozulmasıyla “eğitimsiz halk” arasında, televizyonlardaki içeriğin doğasıyla izleyicilerin istekleri arasında kurulan nedensellik bağları çoğu kez sahte ve yanlış nedensellik bağlarıdır. Dolayısıyla, gerekçelendirmede (ve sonuç çıkarmada) nedensellik bağlarının doğru kurulması gerekir.
• Daha fecisi, günümüzde yaygın bir şekilde kullanılmaya devam edilen ampirik araştırmaları, olasılık teorisi hakkında en küçük bir bilgisi olmayan, istatistik hakkında yetersiz ve yanlış bilgilere sahip olan ve yüzde okumasını veya bindeyi yüzdeye çevirmesini bile bilmeyenler kullanmaktadır. Tezler, kurumlara yapılan araştırmalar, sosyal bilimcilerin yazdığı bazı “araştırma yöntemi” kitapları ve ampirik makalelerin çoğu bunun en somut örneğidir
(Ben yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin büyük çoğunluğunun yüzdeyi bile okuyamadıklarını çok gördüm). “Discourse” kavramını söyleme indirgeyen ve “discourse” analizi hakkında bilgisi olmayanlar “discourse” analizi, gösterge bilim hakkında bilgisi olmayanlar göstergebilimsel analiz ve filmde çerçeve ve bir anlatıda yapı hakkında bilgisi olmayanlar çerçeve (frame) analizi ve öykü analizi yapmaktadır. Bu soruna çözümü sunmaya gerek yok, çünkü çözüm çok açık.
• “Conceptual framework” veya “conceptual definition” bir kavramın kuramsal tanımlanmasıdır; kuramsal çerçeve değil. Kuramsal çerçeveyi oluşturmada zorunlu olarak kuramsal tanımlamalar (conceptual definitions) kullanılır. “Kavramsal çerçeve” diye bir başlık gerekiyorsa, o başlık altında kavramların kuramsal

Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi

tanımlanması sunulmalıdır. Bu sunum asla araştırmanın veya tezin kuramsal çerçevesini oluşturmaz. Dolayısıyla, “evren” kavramı gibi, bu kavramın da yanlış kullanımı bırakılmalıdır.
• Bir araştırmada amaç, “ne yapılacağı” değildir; yapılacak olanın neden yapılacağı (bu konunun ve sorunun incelenmesine neden ihtiyaç var?), faydalı sonuçlarının neler olacağı ve ne işe yarayacağı sorularının cevaplanabilmesidir.
Giriş: “Literatür tarama” ve akademik “dedi kodu” sorunu Özellikle tezlerde “literatür taraması” ve benzeri başlıklar altında, ele alan konuyla ilgili bir sürü kişiden bir sürü alıntılarla sayfalar dolusu bir sürü anlatılar sunulmaktadır. “Literatür taraması” aslında araştırma tasarımında “ilgili incelemeler” olarak bilinenin
Türkiye’de bir zamanlar birilerinin verdiği ismi sürdürme ve yaptığı yanlışı yeniden üretmedir. “Literatür taraması”, örneğin, konu/sorun seçmede zorluk çekenin konu bulmak veya neler yapıldığı hakkında (dolayısıyla, nelerin yapılmadığı hakkında) bilgi edinmek isteyenin yaptığıdır. Bu anlamda, literatür taraması araştırma tasarımının bir parçası değildir.
Ama literatür taraması, “ilgili incelemeler” anlamında kullanıldığında, tasarımın bütünleşik ve zorunlu bir parçasıdır. İlgili inceleme araştırmayla ilgili var olan bilgiyi irdeleyerek araştırmayı gerekçelendirmedir. Dekart şunu dedi, Weber şöyle söyledi, Durkheim bunu dedi veya Foucault şöyle söyledi gibi birilerinin söylediklerini ardı ardına sıralayan ve köylerdeki kocakarı dedikoduları kadar bile tutarlılığa ve sistemliliğe sahip olmayan “akademik dedikodu” değildir.
Giriş: Tutarsızlık ve Sistemsizlik Sorunu
Giriş, yukarıda belirttiğim gibi, ele alan konuda/sorunda var olan bilgiyi irdeleyerek, sistemli ve tutarlı bir anlatıyla araştırmayı gerekçelendirme ve sonunda ne yapılacağını somut bir şekilde sunmadır. Dolayısıyla, girişte:
• Sadece ele alınan konu/sorun çerçevesi içinde kalınmalıdır veya genel bir çerçeveden başlayarak konuya/soruna gelinmeli ve bu konu/sorun çerçevesi içinde irdeleme ve gerekçelendirme yapılmalıdır. • Asla yöntemle, bulguyla veya sonuçla ilgili anlatılara yer verilmemelidir.

sbd.anadolu.edu.tr

7

Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntemleri: Sorunlar ve Çözümler

• Belli bir kuramsal çerçeveye göre irdeleme ve gerekçelendirme ile tasarım inşa edilirken, bu kuramsal çerçevenin varsayımlarına ters düşen varsayımlarla gelen başka kuramsal yaklaşımların anlatılarıyla inşaya devam ettiğinde, artık tutarlılık ve inşanın geçerliliği ortadan kalkar.
• Girişteki anlatıda belli bir bağlam içinde (örneğin tarihsel veya mantıksal bağlam içinde) cümleler birbirini takip etmiyorsa, sistemli sunum da ortadan kalkar.
• Eklektik bir yaklaşımla ele aldığını iddia etmek veya post-modern görecelikle konuya yaklaştığını belirtmek, tutarsızlığın beraberinde getirdiği tasarımsal geçersizliği ortadan kaldırmaz.
Eklektik bir tasarım ciddi kuramsal bilgi birikimini gerektiren ve yoğun tutarlılığa sahip olan bir karaktere sahiptir; bilgiçlik-taslayan cahilin sığınağı değil.
Özlüce, yanlış bağlarla “geçerli” diye öne sürülen gerekçelerin araştırma inşasında sunulmasının ve bu sunumda sunacağım tüm sorunların önde gelen nedenlerin başında, yukarıda sunduklarıma benzer ve ek olarak şu faktörler gelir:
(a) eğitimde belli biliş ve davranış yönetiminin egemenliği, (b) bu egemenliğin akademisyenlerin ekonomi ve güç/iktidar temelli öznel çıkarlarını gerçekleştirme arayışıyla gelerek güçlenmesi ve yeniden üretilmesi, (c) öğrencilerin ve akademisyen olmak isteyenlerin, güçsüzleştirilmiş pozisyonlarında, egemenliğe katılmayı tercih etmeleri. Dünyada egemen olan bu durum, Türkiye gibi ülkelerde yaygın olan “bilimsel üretim için çaba gösterme ve akademik gündemini bu çerçevede oluşturma” yerine “üniversite içi, üniversiteler arası ve üniversite dışı güçlerle öznel çıkar üretimine dayalı ilişki kurmaya, sürdürmeye ve geliştirmeye” dayalı bir akademik-olmayan akademik kültür ile de desteklenmektedir. Bu tür kültür öznel çıkar hesaplarına dayalı ilişkileri ve bu ilişkilerin kötürümleştirdiği ve egemen yaptığı bir akademik üretimi de getirir.
Bu durumun sonuçlarından biri de, akademik üretimin hem bilimsel (ama çok işlevsel) geçersizliği hem de anlamlı ve toplumsal faydaya yönelik araştırmaların marjinalleştirilmesidir.
8

Yöntem (Metod) ile İlgili Sorunlar
Yöntem ile ilgili temel sorunları üç gruba ayırabiliriz:
1. Yöntemin kendi doğasından kaynaklanan sorunlar
2. Yöntem seçiminde “çıkar ve güç ilişkileriyle” gelen sorunlar
3. Yöntemin kullanımından kaynaklanan sorunlar
Yöntemin doğasından gelen sorunlar yöntemin yapısal sorunlarıdır. İyi tasarlanmış bir (pozitivist) araştırmada, bu durum, “araştırmanın sınırlılıkları” başlığı altında, yapılan araştırmayla ilgili olan yanları bağlamında sunulur. Yöntemin doğasından gelen sorunlar araştırmacıyı sorumluluktan kurtarmaz, çünkü araştırmacı yöntemi seçerken “ele aldığı konuyu/sorunu” en güvenilir ve geçerli bir şekilde açıklayabilecek kuramsal yaklaşımı ve yöntemi seçmekle yükümlüdür. Fakat ikinci grup sorunla birleştiğinde, bu sorun çok daha ciddi bir şekil alır. Araştırmacının yöntem (ve kuram) seçimi (a) araştırmacının örgütlü çıkar ve güç ilişkileri içinde bilinçli ve kasıtlı olarak yaptığı bir tercih olabilir, (b) yanlış/eksik bilmekten kaynaklanabilir veya (c) bilmemekten gelen taklit etmekten ve aldığı yardımın karakterinden kaynaklanabilir. Tercihin kaynağı çoğu kez birden fazladır.
Araştırma yöntem seçiminde “çıkar ve güç ilişkileriyle” gelen sorunlar, aslında hangi konunun ele alınacağı ve hangi kuramsal/ideolojik yaklaşımla (ki yaygınlaştırılmış ve en geçerli olarak meşrulaştırmıştır) işleneceğiyle kendiliğinden büyük ölçüde belirlenir. Örneğin işe, etki, izleyici/tüketici tercihlerini bilme, verimliliği sağlama veya kullanımlar ve doyumlar gibi temellerden başlandığında, bir egemenliğin çıkarına bilerek veya bilmeyerek katkıda bulunarak kendi amacını ve çıkarını sağlama yolunda araştırmada kullanılacak yöntem tercihi (veya tercihleri) de ortaya çıkar. Üniversitelerdeki konuyla, kuramla ve yöntemle ilgili egemenliklerin kuruluşu yaygın ve örgün bir çıkar ve güç ilişkileri ağını ve bu ağın çalışmasını içerir. Bu ağ hem belli öznel ve örgütlü çıkarlara işlevsel olan araştırma konularını, kuramlarını ve yöntemlerini destekleyen bir şekilde işler hem kendine işlevsel alternatifleri oluşmasını sağlar ve destekler hem de anlamlı alternatiflerin bastırılmasını, gündem dışı tutulmasını, dolaşıma sokulmamasını ve marjinalleştirilmesini sağlarlar. Bu sağlama işinde birilerini uluslar arası şöhret yapma ve birilerini de işinden edip veya iş vermeyip cebinden vurarak etkisizleştirme ve hatta “kazaya kurban gitmesini” sağlama gibi tedbirler de vardır. (Şekil 2).

Cilt/Vol.: 13 - Sayı/No: 1 (1-12)
Bölgesel ve uluslararası araştırma destek kuruluşları

İstihbarat kuruluşları Eğitim ve araştırma yapan
Şirketler

Kurum içi eğitim veren ve araştırma yaptıran kurumlar

Akademisyenler ve akademisyen olacaklar Eğitim ve araştırma yaptıran şirketler Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi
Üniversitelerdeki
egemen çıkar ve güç ilişkileri ve bunlara işlevsel ideolojiler Dergi ve kitap basan yapılar

Social Science
Citation sistemi

Şekil 2. Araştırmada Konu, Kuram ve Yöntem Belirlemede Çıkar ve
Güç İlişkileri Yapıları

Yöntemin kullanımında ortaya çıkan sorunlar yöntemi bilmemeyle, eksik bilmeyle, yanlış bilmeyle, dikkatsizlikle veya kasıtlı olarak öyle yapmayla gelen sorunlardır. Pozitivist ampirik tasarım gibi bazı tasarım türlerinde, yöntemle ilgili süreçler somut bir şekilde belirtilmiştir. Bu süreçlerdeki eksiklik veya hata, araştırmanın geçersiz olmasına neden olur. Bazı tasarım türlerinde ise, yöntem ile ilgili kesin süreçler belirlenmemiştir:
Yöntem girişte ne yapılacağının belirlenmesinden sonra, araştırmacının ne yapılacağı nasıl yapacağını somut bir şekilde açıklamasıyla oluşturulur.
Yöntem kullanımıyla gelen önemli sorunlar:
• Hem ampirik hem de ampirik olmayan tasarımla gelen tezlerin büyük çoğunluğunda bir sürü sayfa gereksiz tanımlamalara ve açıklamalara ayrılmaktadır. Örneğin “X televizyon programının çocuklara etkisini” ele alan bir tezde, televizyon tarihi, gelişmesi, program türleri, etkinin ne olduğu, etki araştırmalarının başlangıcı, tarihi ve gelişmesi, birilerinin etki ve ikna tanımlamaları, çocuk psikolojisi, ikna yolları ve etkili iletişimin prensipleri gibi birçok şey işlenmektedir. Bunlar gereksizdir. Bir geçmiş (background) bilgisi verilecekse, bu şekilde verilmez.
• “Bu araştırma diskors/söylem analizi” veya “içerik analizi yapacaktır” demek asla yeterli değildir; içerik analizini veya söylem analizini nasıl yaptığını açıklamak zorundayız.
• “Metin analizi”, “söylem analizi” veya “içerik analizi yapılacaktır” dedikten sonra metin analizinin, söylem analizinin veya içerik analizinin ne olduğu, ne zamana çıktığı, kimin analiz hakkında ne dediği gibi anlatılara asla ve asla yer

verilmemelidir. Araştırma tasarımı inşasında analiz yöntemi, bir tasarımda analiz yönteminin nasıl kullandığını anlatmayı içerir, yöntem hakkında bilgi vermeyi veya yöntemin faydalarını savunmayı değil.
• Yöntem ile ilgili anlatılar kesinlikle araştırma konusu/sorunu ile oluşturulan çerçeve içinde kalmalıdır. • Araştırma konusunda x, y ve z yapılacağı belirtilip, araştırmada bunlardan birini yapmamak ciddi sorundur.
• Araştırma konusunda x, y ve z yapılacağı belirtilip, araştırmada x, y, v ve t yapmak da ciddi sorundur. • Veri toplanacak kaynağı (nüfusu) araştırma sorusu/hipotez belirler. Hipotezdeki araştırma nüfusu ile yöntemde belirtilen aynı olmalıdır, aksi taktirde, tasarım çöker. Örneğin, inceleme cep telefonlarının gençler tarafından kullanım sıklığını belirlenmesini gerektiriyorsa, gençler tanımlanıp nüfus belirlenmeli ve bu nüfustan örneklem seçilmeli ve kullanım sıklığı sorulmalıdır. Örneğin, İngiliz turistlerinin Türkiye ile ilgili imajları konusunda araştırma nüfusu İngiliz turizm acenteleri değildir.
• Ampirik bir araştırmada, kesinlikle araştırma nüfusu/nüfusları somut olarak belirlenmelidir.
Araştırma nüfusu ile örneklem çerçevesi aynı değilse (nüfusta erişilemeyenler varsa), örneklem çerçevesi ve bu çerçeveden örneklemin nasıl alındığı ayrıntılı olarak anlatılmalıdır.
• Bir ampirik içerik analizinde, araştırma ve ölçme/analiz birimleri somut bir şeklide belirlenmelidir.
• Ampirik tasarımda “evren” tanımlanmamış nüfustur. “Evrenden 500 örneklem aldım” demek, en basit ve en temel bilgiye sahip olunmadığını gösterir, çünkü evrenden örneklem alamazsın.
• “SPSS kullanarak analiz yapıldı” demek şişirmedir ve gereksiz anlatıdır.
• Araştırma soruları varsa, o sorulardan, hipotezler varsa, hipotezlerden “değişkenler çıkartılır.
Değişkenlerin nasıl ölçüldüğü belirtilir. Gerekli sosyo-demografikler, araştırma soruları veya hipotezler ile gelen değişkenler dışında hiçbir değişken eklenmez ve ölçülmez. sbd.anadolu.edu.tr 9

Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntemleri: Sorunlar ve Çözümler

• Hiçbir kuramsal gerekçeye dayanmayan, dolayısıyla bilimsel gerekçeden yoksun hipotezler araştırmayı geçersiz yapar. Sonradan yöntem bölümünde araştırmaya yeni hipotez ifadeleri ekleme de tasarımın çökmesine neden olabilir.
• Ölçme için hazırlanan sorularda kapalı uçlu sorular ancak o değişkenle ilgili olası tüm göstergeler biliniyorsa yapılır.
• Ölçmede karşılıklı birbirini dışarıda bırakma kuralı (mutually exclusiveness) çiğnenirse, ölçme geçersiz olur: Şu örnekte birden fazla kural çiğnenmiş: “günde kaç saat radyo dinliyorsunuz” sorusuna şu seçenekler verilmiş: 1. 1-3 saat, 2. 3-5 saat, 3. 5 saatten fazla, 4. Radyo dinlemiyorum.
• Ölçmede seçenek kullanılacaksa, “tüm olasılıkları tüketme” (exhaustiveness) kuralı çiğnendiğinde, ölçme geçersiz olur: Örneğin, meslekle ilgili ölçmede “Serbest meslek ve küçük esnaf ” gibi seçenek konması ölçmeyi geçersiz yapar, çünkü bir insan aynı zamanda serbest meslek sahibi ve esnaf olabilir.
• Ölçmede işlevsel tanımlama gerekiyorsa ve yapılmazsa, ölçme hatası yapma olasılığı da artar:
Bu tür hatalarda, örneğin, meslek değişkenine öğrenci, ev kadını, emekli gibi seçenekler eklenir veya eğitim sistemindeki kademeleştirmeye göre belirlenen eğitim değişkenine “okuryazar değil, okuryazar, okul bitirmemiş” gibi seçenekler eklenir.
• Bizde işlevsel tanımlama yapılsa bile, ciddi yanlışlıklar yapılmaktadır: “Neyle meşgul olduğu” olarak tanımlanan meslek değişkenine “özürlü, emekli, yaşlı, işi yok, hasta” seçenekleri eklenince, o işlevsel tanımlama çiğnenmiş olur ve bu ölçme geçersizdir.
• Biz tutarsızlıkları ve geçersizlikleri üretmede çok becerikliyiz: “İşi” “eve para getiren faaliyet” olarak tanımlarız ve seçenek arasına şunları koyarız: Öğrenci, ev kadını, emekli, işsiz.
• Bizim “yaratıcılığımız” soruyla seçenek arasında uyum gereğini de ortadan kaldırır: “Haftanın

10

her günü televizyon izler misiniz? Seçenekler:
Her gün, 5 – 6 gece, 3 – 4 gece, 1 – 2 gece, Nadiren, Diğer. Biz hatadan çok korkarız, ama hata düzeltme gibi bir alışkanlığımız azdır.
• Ölçekler ölçmek istediğini ölçmelidir, aksi takdirde ölçme geçersiz olur.
• Örneğin yaş değişkenini “15-25, 26-36, 37-47” gibi bir şekilde gruplandırmak, (a) ancak gerekçeli olarak sunulan hipotezde bu gruplandırma varsa kullanılabilir ve (b) bu gruplandırma ancak geçerli ve ikna edici kuramsal gerekçeyle kurulabilir ki bu da çok zordur.
• Çifte namlulu soru bizde bol sorulmaktadır ki bu ölçmeyi geçersiz yapar: “Çocuğunuz ilk, orta veya lisede özel okula gitti mi? Evet, Hayır.” “Radyo ve televizyonu ne sıklıkta kullanırsınız?”
• Ampirik olmayan araştırmada analiz, konu/sorun çerçevesi içinde yapılır.
• Ampirik araştırmada analiz, araştırmada yapılan ölçümler üzerinde yapılır. Eğer herhangi bir istatistik testi kullanılacaksa, bunu belirleyen hipotezlerdir. Hipotezlerin gerektirdiği istatistik testleri yapılır; onun dışında keyfi olarak testler yapılmaz.
• Yüzde dağılımı veya ortalama “istatistiktir”, ama
“istatistik testi” değildir.
• İstatistik testi bize ilişkinin anlamlı varlığı, yönü ve gücü hakkında bilgi verir. Keyfi olarak değişkenleri alıp, örneğin regresyon veya MANOVA testi yapabiliriz. Ama sonuçlar asla nedensellik bağı olduğunu anlatmaz. Nedensellik bağı nedensellik tasarımı inşası ile gerekçeli olarak kurulur ve “inferential” istatistikler kullanılarak test edilir.
• Bir bilimsel tasarımda keyfi olarak sosyo-demografik değişkenlerle diğer değişkenler karşılaştırılmaz ve istatistik testi yapılmaz. Eğer bir şirket için pazarlama veya etki araştırması yapılıyorsa, istenirse her şey birbiriyle karşılaştırılabilir (çünkü amaç ilişkiler ve dağılımlar hakkında olası her tür bilgiyi toplamaktır), ama bu araştırmanın bir bilimsel dergide asla yayınlanmaması gerekir.

Cilt/Vol.: 13 - Sayı/No: 1 (1-12)

• Bir hipotez testinde birden fazla istatistik testi kullanılmaz (aynı hipotez için hem ki-kare testi hem de grup karşılaştırması yapılmaz).
• İkiden çok değişkenin olması, o araştırmadaki analizi çok değişkenli analiz yapmaz. Çok değişkenli analiz çok değişkenli analiz gerektiren hipotezle oluşturulur.
• İki değişken karşılaştırmasını gerektiren hipotezlerin olduğu bir tasarımda çok değişkenli test veya faktör analizi yapılmaz.
• Araştırmanın kapsamı (scope of research) araştırmanın sınırlılığı değildir.
• Kavramlar yanlış kullanılmaktadır. Daha kötüsü moda olan klişe kavramları kullanmak araştırmaya değer katmaz, tam aksine doğru kullanılmıyorsa, ciddi sorun yaratır. Girişte keşif (exploratory) veya betimleyici (descriptive) araştırma olarak belirlenmiş bir tasarımda, ilişki analizi yapılamaz, nedensellik bağı kurup sonuçlar çıkarılamaz, çünkü var olan bilgi birikimine dayanan tasarım “exploratory” veya
“descriptive” karaktere sahipse, bunun anlamı ilişki kuracak veya nedensellik bağıyla hipotez ortaya atacak bilgiye sahip olmadığımızdır. Bu nedenle, bu tür tasarımlar ilişkiler üzerinde duramazlar; hipotez test edemezler; tahminlerde bulunamazlar; anlam açıklaması veya imalar üzerinde yorum yapamazlar.
• Tez yazmada, öğrencilerin çoğu enstitülerin zorunlu tuttuğu formata göre doğru sayılacak
“tez önerisi” sunmaktadırlar. Fakat tezi yazdıklarında, önerilerindeki geçerli formatı bir kenara itip, birilerinin yaptığını kopyalayarak veya birilerinin önerdiğine uyarak, geçersiz veya çok sorunlu bir yapıyla gelmektedirler.

Bulgu ve Sonuç Sorunları

Ampirik olmayan bir araştırmada:
• Eğer “bulgu” olarak nitelenecek şeyler varsa sunulur yoksa “bulgu” yerine araştırmanın karakterine göre analizler sunulur ve sonuçlar çıkartılır. Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi

• Analiz, ele alınan konu çerçevesi içinde kalır.
• Analizde ve sonuç çıkarmada yanlış nedensellik bağları kurmak araştırmayı geçersiz yapar.
• Sonuç sunumunda konu çerçevesi dışında ilişkilendirmeler, eğer gerekliyse/zorunluysa, yapılabilir.
Ampirik bir araştırmada:
• Bulgu sunumu ayrı bir bölüm olarak sunulur.
• Bu sunumda ender olarak yorum yapılır veya sonuç çıkarılır. Bu yapıldığında da bulgu ile yorum açıkça belli olmalıdır.
• Bulgu sunumu araştırma sorusu veya hipotez çerçevesi içinde kalır. Bu çerçeve dışında istatistik yapılmaz ve bulgu sunulmaz.
• Yüzde dağılımına bakarak anlamlı farklılık olduğu söylenirse, bu açıklama geçersizdir.
Dağılımda veya gruplar arasında anlamlı fark veya ilişki olup olmadığı ancak gerekli istatistik testiyle belirlenir.
• Bir bulgu yazılı anlatıyla, tablolar ve şekiller kullanılarak sunulur. Yazıyla anlatılan bir dağılım veya istatistiksel bir sonuç, aynı anda tabloyla ve şekille de sunulmaz. Tüm yüzdeler veya sonuçlar yazıyla anlatılırsa, tabloya veya şekle gerek kalmaz. Gereksiz sunum hem sunum bilmemeyi hem de şişirmeyi anlatır.
Tablo ve şekiller yazıyla olan anlatının tekrarı değil, ayrıntılı ekidir.
• Sonuç sunumu bulgu sunumunun farklı cümlelerle tekrarı değildir. Araştırmalarda ve tezlerde sonucun bulgu sunumunun tekrarı olmasının temel nedeni, araştırma tasarımının gerekçeli olarak çıkartılmaması, var olan bilginin bu gerekçede kullanılmamasıdır. Bunlar olmayınca, bulgulara bakarak sonuç olarak söylenecek bir şey olmaz.
• Sonuç sunumu bulguları, hipotezler/araştırma soruları, kuramsal gerekçeler ve var olan bilgi ile ilişkilendirerek yapılan değerlendirmedir.
Yüzdelerin ve dağılımların ve de istatistiksel bulguların tekrarı değil.

sbd.anadolu.edu.tr

11

Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntemleri: Sorunlar ve Çözümler

• “Sonuç yerine” gibi bir başlık asla pozitivistampirik bir araştırmada kullanılmaz, çünkü bu bilimsel girişimin teorik yapısına aykırıdır.
• “Sonuç yerine” gibi başlıklar veya kavramlar, sistemli, tutarlı ve geçerli bilgi elde edilebileceğini reddeden ve hatta bizim dışımızda bilinecek bir gerçeğin varlığını kabul etmeyen yaklaşım tarzlarının kullandığı kaypak ve kaçış kavramlarıdır ve bu tür kullanımlarla, aslında, kendi tezlerini de geçersiz yaparlar.

Abstract/Öz/Özet Sorunları

Bir araştırmada “özet” temel olarak ne yapıldığını
(konu/sorun), nasıl yapıldığını (yöntem), bulgular ve sonuç ile ilgili bilgi sunar. Bunlardan hiçbirinin eksik olmaması gerekir.
Metin İçi Alıntı ve Kaynakça Kullanımı
Bir tezde ve makalede metin içi alıntıları ve kaynakçayı ele alınan konuyla ilgili materyaller oluşturur.
Metin içinde kullanılmayan bir kaynak, kaynakçada gösterilmez. Metin içi ve kaynakça kulanım kuralları tez yönergelerine veya makalenin sunulduğu derginin kurallarına göre değişir. Bizde yoğun bir şekilde ciddi etik sorunu olan kullanımlara rastlarız. Örneğin, (a) benim okuduğum kaynaktan aldığım bir alıntıyı sanki kendisi o kaynaktan okumuş gibi sunma (ki o kaynağa ulaşma olasılığı yoktur ve o kadar kaynağı okuyacak İngilizce seviyesine de sahip değildir); (b) benim kitabımda yazdıklarımı bazen aynen bazen de kelimelerde bazı deşiklikler yaparak sanki kendisinin düşündüğü gibi sunma (hem de ciddi hatalarla, örneğin “tercihli televizyon izlemeyi” –selective exposure—, sözlüğe bakıp “tercihli maruz kalma” diye değiştirme gibi); (c) benim kitabımı okumadan “Erdoğan kültür kavramını çok genel bir şekilde tanımlamaktadır” veya “ekonomik indirgemecilik yapıyor” diye uyduru sunma; (d) kasıtlı olarak veya farkında olmaksızın alıntı yoluyla yazarın dediğini çarpıtma veya tam aksi anlamda kullanma.

12

Önerilen Kaynakça
Alasuutari, P., Bickman, L., and Brannen; J. (2008)
(eds.) The SAGE Handbook of Social Research
Methods. London: Sage.
Babie, E. (2013) The Practice of Social Research. (13th ed.), Belmont, CA: Wadsworth.
Beaugrande, R. De (2006) Critical Discourse Analysis: History, ideology, methodology. Studies in
Language & Capitalism 1 (1): 29 – 56
Blaxter, L., Hughes, C. And Malcolm, T. (2010) How to Research. (4th ed.), Buckingham: Open University Press.
Bryman, A. (2012). Social Research Methods. (4th ed.), New York: Oxford University Press.
Erdoğan, İ. (2012) Pozitivist Metodoloji ve Ötesi. Ankara: Erk.
Clandinin, D. J. (Ed.). (2007). Handbook of Narrative
Inquiry: Mapping a methodology. Thousand Oaks,
CA: Sage.
Elliott, J. (2006). Using Narrative in Social Research:
Qualitative and Quantitative Approaches. London:
Sage.
Hutchby, I., & Wooffitt, R. (2008). Conversation
Analysis. (2nd ed.), Cambridge: Polity.
Rapley. T. (2008). Doing Conversation, Discourse and
Document Analysis. Thousand Oaks, CA: Sage.
Wodak, R., & Meyer, M. (2009). Methods for Critical
Discourse Analysis. (2nd ed.), London: Sage.
Yin, R. K. (2008). Case Study Research: Design and
Methods. (4th ed.), Thousand Oaks, CA: Sage.
*** Ek Türkçe kaynak ve bilgi için Prof. Dr. İrfan
Erdoğan’ın http://www.irfanerdogan.com/index. htm adresindeki ilgili makalelere bakabilir veya
“ara/search” seçeneğini kullanabilirsiniz.

Similar Documents

Free Essay

Medya Etiği

...[pic] Prof. Claude - Jean Bertrand BİRİNCİ KISIM : TEMEL VERİLER II. İLKELER VE DEĞERLER A) Medyanın Doğası ve Etkileri Medya, modern toplumların çok karmaşık olan sosyal sisteminin ve bu sistemin pek çok alt sisteminin bir parçasıdır. Bütün, yaşayan geniş bir organizma olarak çalışmaktadır. Her unsur diğerlerine bağlıdır. Kusurlu olan bir alt sistem bütün makinenin düzgün bir şekilde iş görmemesine sebep olabilir. Bu yüzden, liberal bir rejimde bile medyanın özerkliği sınırlıdır. Medya kuruluşları, geniş ölçüde, geçmişin dikte ettiği, ülkenin kültürü ve ekonomisinin talep ettiği, karar vericilerin istediği ve tüketiciler ve vatandaşların arzuladığı ne ise onlardır ve onu yaparlar. Bunun yanısıra, özellikle medya etiği ile uğraşılırken medyanın üçlü yapısı göz önüne alınmalıdır. Medyanın hem bir sanayi, hem bir kamu hizmeti, hem de siyasi bir kuruluş olması ona muğlak bir statü vermektedir ki pek çok sorun bu muğlak statüden kaynaklanmaktadır. Kamu Hizmeti - Basının Anayasal güvencelerinin bulunmadığı (ABD) ya da genel bir basın kanununun olmadığı ülkelerde (Fransa) bile, gelenekler medyaya onu önemli kamu hizmetlerinden biri haline getiren ayrıcalıklar sağlamaktadır. Medya, bu yasal ya da geleneksel hakları vatandaşlar adına elinde tutmaktadır. Bu güç vesayetinin açık ve sözleşmeye dayanan bir temeli bulunmamaktadır. Bu gücü elinde tutmak için medyanın yüksek kalitede hizmet sunarak onu hak etmesi gerekmektedir. Bazı insanların...

Words: 19288 - Pages: 78