Free Essay

Feminizm

In:

Submitted By ecey
Words 1314
Pages 6
Esra Ece Yüksekdağ
S000994
Egem Atik
TLL 102- G
15.01.2014

Düğümlere Üfleyen Kadınların Hayatındaki Feminizm

Ece Temelkuran’ın 2013 yılında yayınladığı “Düğümlere Üfleyen Kadınlar” adlı romanı, kendi hayatlarını kurmak uğruna hayat yoluna yalnız devam eden, birbirlerini hiç tanımayan 4 kadının yollarının Tunus’ta kesişmesiyle başlayan ve birbirlerinin hayatlarına ortak oldukları bir yol hikayesini konu almaktadır. Düğümlere Üfleyen Kadınlar’ı feminist bir bakış açısıyla yazılmış bir roman olarak nitelendirebiliriz. Dolayısıyla, bu romanı feminizm kuramı üzerinden eleştirmek doğru olacaktır. “Siz zaten bir parça dünyalarınızdan atılmışsınız, size ailenizde, ülkenizde yer yok, dahası onlar sizden korkuyor” (Temelkuran, 2013, s.134). Madam Lilla peşine taktığı 3 kadına bunları söylüyor. Çünkü bu 3 kadın –Maryam, Amira ve Yazar Kadın- hayatlarından, aşklarından ve ülkelerinden kaçmaktadır. Madam Lilla ise bu kadınlarla birlikte çıktığı yolculuğun sonunda büyük aşkı Jezim Anwar’ı öldürecek ve arkasından da kendisini öldürecektir. Fakat hikayenin sonu planladığı gibi olmamıştır. Maryam Mısırlı bir tarih akademisyendir. Tahrir’deki devrime katılan Maryam ve kendi aşk hayatında da büyük bir değişiklik gerçekleştirir. Kendisini kurtaran ve kendisinden yaşça küçük olan Ultras adlı taraftar grubunun lideri ile bir aşk yaşar. Bu aşkın meyvesi olan bebeğini de Madam Lilla’nın tabiriyle henüz bir kucağı oluşmadığı için bırakıp gider. Madam Lilla’nın teklif ettiği yolculuğu kabul etme sebeplerinden biridir diyebiliriz. Amira ise Tunuslu bir dansözdür. Ailesi ve özellikle annesi tarafından hor görülmüştür ve kendisini ihanete uğramış hisseder. Ayrıca Muhammed adında birine aşıktır ve Muhammed onun dans ettiği yere baskın yapılmasını sağlamıştır. Bunun doğurduğu sonuçlardan ötürü de Muhammed’i affedememektedir. Gazeteci kadın ise araştırma için geldiği Tunus’ta bu iki kadın ile tanışır. Madam Lilla yolculuk teklifini yaptığında ülkesine yani Türkiye’ye dönmeye karar verir. Fakat döneceği gün ülkesindeki arkadaşları onu gelmemesi için uyarır. Çünkü ülkesinde haklı veya haksız herkesi hapse aldıklarını öğrenir. Bu yol hikayesine sebep olan asıl karakter olan Madam Lilla yani gerçek ismi ile Esma bir gece balkonda bu 3 kadını görüp evine davet eder ve onlara bir yolculuk teklifinde bulunur. Asıl amacı büyük aşkını bulup onu öldürmektir. Fakat bu gayesini bu kadınlara söylemez. Gizemlerle dolu olan Madam Lilla, çocukluğunda babasıyla düğünleri erkek kılığında gezen bir kız çocuğu olarak büyümüştür. Bu dönemde her çeşit insanlara karşılaşan Madam Lilla şu sözlerle insanlara olan tiksintisini dile getirir. “Ben insanlığın sahne arkasında büyüdüm hanımlar, beni kimse kandıramaz” (Temelkuran,2013, s.244-245) der. Evlendirileceği zaman evden kaçar. Wasma Anne ile tanışır. Onun elinde eğitimler alarak büyür. Bu eğitimlerin bedelini bekaretini satarak karşılar. Wasma Anne öldüğü zaman Madam’a kalan fazla para ile de ömrünü sürdürür. Bir gün Beyrut’ta Saint George Oteli’nde Jezim Anwar ile tanışır ve büyük bir aşk yaşar. Bir zaman sonra bu adam Madam Lilla ile yaşadığı tanışma sahnesini Madam’ın kızı Leyla ile yaşar. Bu olayların arkasından Leyla kendini öldürür. Madam Lilla’nın amacı Jezim Anwar’ı o silahla öldürmektir. Hikayenin sonunda Maryam bebeğini alır, Madam Lilla Jezim Anwar’ı ve kendini öldürmez ve Tunus’a geri dönerler. Burada Amira’ya “Düğümlere Üfleyen Kadınlar Dans Okulu” açılır. Gazeteci kadın da ülkesine döner.
ODTÜ- Kuzey Kıbrıs Kampüsü Öğretim Görevlisi olan Özlem Ezer, Ece Temelkuran’ın Düğümlere Üfleyen Kadınlar adlı romanını feminist teori ve perspektifle yazılmış çok iyi bir roman olarak nitelendiriyor. Düğümlere Üfleyen Kadınlar’daki kadınların çok sıradışı ve çok katmanlı olduklarını dile getirip, daha ne kadar feminist olabileceklerini şu sözleriyle vurguluyor. “Tamam, hepsi kendi içinde yaralı, kırılgan filan ama dışarıdan bakınca canavar gibi kadınlar. Her şeyden önce sonu belirsiz bir yola çıkmaya, kadın dayanışmasını sonuna kadar götürmeye ve birbirlerine çok özellerini açmaya cesaret edebilen karakterler. Daha ne kadar feminist olsunlar?” (Ezer, 2013, s.1) Örneğin Ezer’e göre Maryam’ın katıldığı Tahrir’de tanıştığı genç adamla birlikte olmasını, Amira’nın “Canına değsin hemşire!” (Temelkuran, 2013, s.9) demesi sisteme bir karşı çıkıştır. Ezer’in bir diğer değerlendirmesine göre de bu romandaki kadın karakterlerin “erkek gibi kadınlar” gibi kurgulandığı düşünülebilir ve bu aslında feminist bakış açısıyla bakınca hakaret sayılabilir. Çünkü bu romanda kadınların güçlü yanlarının yanında dişiliklerinin de ön planda tutulduğunu biliyoruz. Hem erkek hem kadın rolüne bürünmek ona göre bir çeşit çaresizlik olarak nitelendirilir. Aslında kadınları erkeksi yapan bir durum yoktur. Özlem Ezer, sadece toplumsal cinsiyet rollerinin tersyüz edilmesini vurguluyor. Erkek karakterleri ise “O özel kadınların dünyasından o kadar bihaber ve saftirik ikincil karakterler” (Ezer, 2013, s.1) olarak nitelendiriyor.
“Kadın Hakları” kavramı 60’lı yıllardan itibaren sık sık duyulmaya başlanmıştır. Feminizmin, bu kavramın içeriğini geliştirmesinde oldukça büyük bir etkisi vardır. Feminizm, kadın sorununu kadın-erkek eşitsizliği bakımından ele alır. Ayrıca kadın sorununu; ekonomik, politik, psikolojik ve ideolojik açılardan da incelemektedir. Feminizmi en genel tanımıyla, kadın-erkek eşitsizliğine karşı çıkan, kadın ve erkek arasında ekonomik, toplumsal ve siyasal eşitliği savunan bir kuram olarak tanımlayabiliriz. Bu kuram temelde ataerkil toplumsal düzeni eleştirir. Kadın-erkek ayrımcılığına farklı çözümler bulmak için marksizm, liberalizm, varoluşçuluk ve psikanaliz gibi diğer kuramlardan da faydalanılmıştır. Kadınların erkeklerden bir adım geride durduğu gerçeğini ele alan bu romanda “güçlü” diye tanımlanan 4 kadının da aslında güçlü olmadıkları tek konu erkeklerdir. Bu kadınları ayakta tutan ortak bir duygu vardır. Bu da erkeklere karşı duyulan kin ve intikam duygusudur. Aslında kadınlar bu duyguya itilmişlerdir de diyebiliriz. Bu, ataerkil toplum düzeninin, kadınlar üzerinde yarattığı etkidir. Kadınların hep erkeklerin birkaç adım gerisinde olması ve ataerkil toplum düzeni, kadınları zamanla kadınsılıktan çıkıp erkeksi olmaya zorluyor. Kendi haklarını savunabilmek için erkeksileşen veya “erkek gibi” yetiştirilen kadın bireyler oluyorlar. Ece Temelkuran bu durumu romanında Maryam karakterinin ağzından şu sözler ile dile getirmiştir: “Nasıl kırıyorlar bu kız çocuklarını? Nasıl kendilerine benzetiyorlar? Cinayet gibi. Belki de biz de böyleydik. Sakatlanmadan büyüyebilseydik... Keşke öyle bir bilgisayar programı olsa. Ruhumuz sakatlanmadan büyümüş olsak nasıl insanlar olacağımızı gösterse. Ona bakıp da nasıl insanlar olmamız gerektiğini görsek.” (Temelkuran, 2013, s.220) Ayrıca bu roman toplumsal bir gerçeği de göz önüne sermektedir. O da şudur ki; burnu yere düşse eğilip almayacak, zaman zaman egosit olan ve başı dik olan kadınların böyle davranışlar sergilemesinin nedenlerinden biri erkeklerin her zaman bir adım önde olmasını gerektiren düzendir. Örneğin, annesi Amira’yı dansözlük yaptığı için dışlamıştır. Çünkü ataerkil toplum düzeninde bir kadının vücudunu kıvrak hareketler eşliğinde sunarak para kazanması ayıptır. Ne var ki, bu toplumlarda erkeğin kadına bu sebeplerden ötürü cinsel obje muamelesi yapması bir ayıp olarak karşılanmaz. Dans etmenin tek amacının bir erkeği tahrik etmek olmadığı eğlence için yapıldığı bu toplumlar için yeterli bir açıklama değildir. Başka bir örnekle değerlendirmek gerekirse; Madam Lilla erkek gibi yetiştirilen bir karakterdir. Küçük yaşta babasıyla düğünleri gezen Madam hiç bir zaman gerçek kimliğiyle bulunmamıştır bu düğünlerde. Babası tarafından kız olduğu belli olmasın diye çullara sarılmıştır. Ayrıca romanda Madam Lilla: “Annem bile korktu benden, sevemedi. Benim meczubum babamdı. Annem babamın arkasından ağlayan kadındı, ben hep babamla giden kız. Erkeklerin arasında büyüdüm ben. Bu sebepten kadın olmadan önce kadın olmamayı öğrendim.” (Temelkuran, 2013, s.244) Sözleriyle nasıl erkeksileştirildiğinden ya da erkeklere karşı güçlü durması gerektiğini, ortada bir eşitsizlik olduğunu küçük bir kız çocuğu iken tecrübe edinerek öğrendiğini belirtmiştir. Erkeklerin kalpsizliklerini ve yalanlarını gördükten sonra oluşturduğu savunma mekanizmasından bahsederken şu sözleri kullanması dikkat çekiyor: “Ben kendim gülmeden önce ağlatmayı öğrendim. Çünkü babamın yüzüne üç kuruşu çalarkenki kalpsizliklerini gördüm ve sesime ağlarken kendilerine nasıl acıdıklarını öğrendim.” (Temelkuran, 2013, s.244) Bir olaya feminist bakış açısıyla yaklaşıldığında anne faktörünün önemli olduğunu feminist yazarların hayatlarını ele aldığımızda kolayca anlayabiliriz. Örneğin, feminist bir yazar olan Slyvia Plath annesini cadı figürüne yerleştirmiştir. Madam Lilla da annesinin güçsüzlüğü, paraya tamah edişi ve daima acı çeken kadın rolüne bürünmesi sebebiyle annesini cadı figürüne yerleştirmiştir diyebiliriz. Bu durumun Madam Lilla’nın hayata karşı başı dik ve erkeklere boyun eğmeyen hatta onları birer kukla gibi oynatan bir kadın olmasında etkisinin büyük olduğunu düşünüyorum. Sonuç olarak kadın-erkek eşitsizliğinin, ataerkil toplum düzeninin ve kadın haklarının ele alındığı feminizm kuramını Ece Temelkuran Düğümlere Üfleyen Kadınlar adlı romanında 4 kırılmış kadın üzerinden başarıyla anlatmıştır. Gerek bu kadınların ülkelerinde yaşananlar gerek ise aşk hayatlarında olan gelişmeler ile hayata karşı tek başına kalarak kendilerini nasıl ayakta tuttuklarını anlatmıştır.

KAYNAKÇA * Ezer, Özlem. (2013). Düğümlere Üfleyen Kadınlar Kadın Edebiyatında Nerede Duruyor.http://www.ecetemelkuran.com/kategori/haberler/41239/dugumlere-ufleyen-kadinlar-kadin-edebiyatinda-nerede-duruyor * Temelkuran, E. (2013). Düğümlere Üfleyen Kadınlar. İstanbul. Everest Yayınları. * Doğu Batı Dergisi; Sayı 19; Yeni Düşünce Hareketleri (2002). Felsefe Sanat ve Kültür Yayınları.

Similar Documents

Premium Essay

Feminizm in Azerbaijan

...Feminism in Azerbaijan, Kazakhstan and Georgia Insert Name Institution Course Date Feminism in Azerbaijan, Kazakhstan and Georgia Feminism is a type of movement for women, which is aimed at establishing, defining and defending their opportunity in an equal establishment. This will comprise of economic, political and social rights for women. The whole concept has been attracted with the rights for women with the focus being the issues relate d to women. This has always been with the aim of promotion of gender equity. Moreover, the feminist theory implies that women should be provided equal roles with the men and thus gives them equal rights to property, contract and voting (Chodorow, 1989). There are other feminists who advocate for opposing sexual harassment, domestic violence, and assaults that are related to sex. On the other hand, in work places the idea is to have rights such as equal pay and career opportunities such as promotion. Feminism in Azerbaijan The whole idea of feminism in Azerbaijan was initiated in 1934. During this, time women started to have equal opportunities in the programs of the political parties. Women had the chance of holding higher positions and this was an opportunity of empowering women in the republic of Azerbaijan. After women were granted the important positions in the soviet administrative, the participation of women in politics was enhanced which encouraged them to take up more roles that are important. Moreover, one...

Words: 615 - Pages: 3

Free Essay

Article

...Alternatif Politika, Cilt. 1, Sayı. 1, 1-41, Nisan 2009 1 FEMİNİZM: GELENEKSEL ULUSLARARASI İLİŞKİLER TEORİLERİNE ALTERNATİF YAKLAŞIMLAR DEMETİ Muhittin ATAMAN* ÖZET Bu çalışmada, feminizm kavramının anlamı ve kısa tarihçesinin ele alınmasının ardından feminist yaklaşımların uluslararası ilişkiler disiplini ve teorileri içindeki yeri değerlendirilecektir. Bu çerçevede ikinci bölümde öncelikle, feminist yaklaşımların uluslararası ilişkiler alanında ortaya çıkmaya başladığı dönem ve bunun nedenleri açıklanmaya çalışılacaktır. Akabinde, feminist yaklaşımların bir bütün olarak uluslararası ilişkiler teorilerine ve temel kavramlarına eleştirel bakışı üzerinde durulacaktır. Çalışmanın üçüncü bölümünde, farklı akademik geleneklerden esinlenen feminist grupların (liberal, geleneksel Marksist, sosyalist, radikal, postmodern, amprisist ve duruş feminist yaklaşımlar gibi) vurguladıkları alanlar ve yoğunlaştıkları konular itibariyle uluslararası ilişkiler konusunda geliştirdikleri farklı söylemler açıklanacaktır. Çalışmanın dördüncü bölümünde ise, farklı feminist yaklaşımların uluslararası ilişkiler disiplininin bazı temel konuları ve alt disiplinleri (uluslararası güvenlik ve çatışma, savaş ve barış; uluslararası ekonomi politik; ve uluslararası hukuk ve insan hakları) konularında hakim uluslararası ilişkiler teorilerine getirdikleri eleştiriler ele alınacaktır. Anahtar kelimeler: Feminizm, Feminist yaklaşımlar, Eleştirel teori, Uluslararası hukuk, Uluslararası ekonomi-politik...

Words: 13111 - Pages: 53

Free Essay

Ataerki Ve Birikim

...1. Feminizm nedir? Bugün neredeyiz? Yeni toplumsal hareketler (ekoloji hareketi, alternatif hareket, barış hareketi ve diğerleri) içerisinde etki alanı en geniş olan ve hakkında en çok tartışılan, muhtemelen Kadın Kurtuluş Hareketidir. Varlığıyla bile insanları kışkırtmaya yetiyor. “Ekoloji sorunu”, “barış meselesi” üzerine soğukkanlı bir entelektüel ya da politik söylem yürütülebilir. Oysa “kadın sorunu”, istisnasız, erkeklerin ve birçok kadının aşırı duygusal tepki göstermesine yol açar. Bu sorun her bir birey açısından hassas bir konudur. Bunun nedeni; kadın hareketinin diğer hareketler gibi taleplerini devlet ve kapitalistler gibi bir dış etkene ya da dış düşmana yöneltmeyip, bizzat en yakın insani ilişki içindeki insanlara, kadın-erkek ilişkisine bu ilişkileri değiştirme anlayışı ile yöneltmesidir. Dolayısıyla, savaşım ortak çıkarlara ya da politik hedeflere sahip belirli gruplarla bir dış düşman arasında değil, kadınların ve erkeklerin içerisinde ve kadınlarla erkekler arasında yaşanır. Her insan, er yada geç, taraf tutmaya mecbur bırakılır. Ve burada taraf tutmak; kendi içimizden bir şeyin kopup ayrılması, kimliğimiz olduğunu sandığımız şeyin ufalanıp dağılması ve yeniden yaratılmak zorunda olması anlamına gelir. Bu süreç sancılı yaşanır. Pek çok erkek ve kadın uzak durmak için çaba gösterir; çünkü eğer yaşadığımız toplumlardaki kadın-erkek ilişkisinin hakiki doğasının farkına varmamıza izin verirsek, paranın, iktidar oyunlarının ve açgözlülüğün egemen...

Words: 15873 - Pages: 64

Free Essay

Ethical Issue

...uygulama ile ilişkisi, teorik bir etkinlik olarak görülen felsefede zaman zaman tartışma konusu olmuştur. Etiğin doğrudan ya da dolaylı olarak pratikle ilgili olduğu düşünülerek, bazen etik, bazen de "pratik felsefe" başlığı altında verilmiştir. Bilgi felsefesi, mantık, varlık felsefesi gibi disiplinlerden oluşan "teorik felsefe"nin karşısında kullanılmıştır. (İyi & Tepe, 2012) Etiğin bir "teori" etkinliği olduğu, pratikle doğrudan bağı olmadığı ya da somut etik sorunları ele almada yetersiz kalacağı varsayımından yola çıkan "pratik etik" savunucuları, günümüzün bazı etik sorunlarını konu edinmektedirler. Bu sorular, kürtaj, kök hücre ve genetik araştırmaları, ötanazi gibi biyoetik alanından sorular olabildiği gibi, hayvan hakları, feminizm gibi sorunlara, hatta açlık ve yoksulluk sorunu gibi siyasal-ekonomik sorunlara kadar uzanabilmektedir. Yaşamda karşılaşılan ve bir etik boyutu olduğu düşünülen her sorun "pratik etik" konusu olabilmektedir. Bunun "pratik etik"in alanını nasıl genişlettiği, etikle ilgili her sorunun bu başlık altına yerleştirilebileceği açıktır. (İyi & Tepe, 2012) Bu bölümde de pratik etiğin en net, en belirgin görünüm alanı olan meslek etiğinden bahsedilecektir. Mesleki etik kavramından bahsetmeden önce, meslek kavramından bahsetmemiz, mesleği tanımlamamız önemlidir. MESLEK KAVRAMI Meslek kurumlaşmış...

Words: 5654 - Pages: 23